Ana içeriğe atla

İlke huzur ve Direniş Yolun hakkı



İlkesiz yürünen her yol, karanlıkta kaybolur;
Pusulası vicdan olan, fırtınada bile yol bulur...
Huzur, gürültüde değil, iç sesin derinliğindedir;
Direniş, bağırmakta değil, sükûnetle durabilmektedir.
Herkesin sustuğu yerde konuşmak cesaret ister,
Ama hakikati susarak yaşamak, bilgeliktir...
Dik durmak, baş kaldırmak değil her zaman;
Eğilmeden yürümek, en onurlu duruşudur insanın.
Sabır, zamanla dost olanın silahıdır;
Vaktinden önce açan çiçek, soğukla solup yıkılır.
Suyun yolu sabırdır, taşları da sabırla deler;
İnsan da sabırla arınır, nefsini sabırla yener.
Rüzgâr ne kadar sert eserse essin,
Kökü hakikatte olan ağaç asla devrilmez.
Bir kalp ne kadar susarsa,
O kadar derinden konuşur dünyaya.
Gölgesini kaybeden, güneşe küser;
Oysa bilmez ki, ışık olmadan gölge büyümez.
Hakkı ayakta tutan, sözü değil özü seçer;
Karanlıkta yürüyen, elindeki fenerle değil yüreğiyle geçer.
İçindeki sükûneti kaybeden, dışındaki savaşı kazanamaz;
Kalbinin denizini kirleten, hiçbir kıyıda huzur bulamaz.
Affetmek, unutmak değil;
Acıyı zehre dönüştürmemektir.
Kırıldığın yerden öğren,
Orası en çok aydınlanacağın yerdir.
Yolun taşlıysa, ayakkabını değil, sabrını güçlendir;
Çünkü hakikat, dikenli yollardan geçer.
Herkes konuşur;
Ama sükûnetle düşünenler dünya inşa eder.
İnsan, taşıdığı yükle değil,
O yükün altında gösterdiği hal ile tanınır.
Yüzüne gülmeyen dünya, kalbine kin ektirmesin;
Kinle yürüyen, önce kendi kalbine yenilir.
Adalet susunca, zalim konuşur;
Ama hak, sonunda sükûnetle yankılanır.
Sesini yükseltmeden sözünü yücelten,
En hakiki bilgedir.
Bir nefeslik ömür için öfkeye tutunma;
Çünkü öfke, huzuru zehirleyen duman gibidir.
İnsan, kalbini temizledikçe berraklaşır;
Gözleri ise ancak o zaman hakikati görür.
Direnmek, yumruk sıkmak değildir her zaman;
Bazen bir tebessümle zulmü utandırmaktır.
İlkesiz yaşayan, her rüzgârda savrulur;
İlkeyle yürüyen, kendi gölgesine bile istikamet verir.
Kalbinin sesiyle yürü;
Çünkü dünya, içten gelen adımlarla güzelleşir.
Huzur, başını koyacak yumuşak bir yastıkta değil;
Vicdanına koyacak temiz bir hesaptadır.
Hakikati eğip bükmek,
En keskin kılıcı paslandırır.
Kendini yargılamayan, başkasını asla anlayamaz;
İçini bilmeyen, dışı hakkında hüküm veremez.
Yolun uzun olabilir;
Ama hakkaniyetle yürüyorsan, her adım berekettir.
Sessiz bir kalp,
En yüksek yankıyı Allah katında bulur.
Ve bil ki:
İlke ile yaşanan her hayat, ölümsüzlük kokar...
Erol Kekeç

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Kadın Aile ve Modern Çağın Yalanı

  Bir Toplumsal Yarayı Ameliyat Masasına Yatırmak, Modern toplumun son 40 yılında yaşanan en büyük kırılma, sanıldığının aksine teknolojik dönüşüm değil; kadının rolünün anlamının kaydırılması , anneliğin ikincilleştirilmesi , ailenin merkezinin zayıflatılması ve bunun “özgürlük” adı altında yapılmasıdır. Bugün dünyada –ve özellikle bizim ülkemizde– toplumun temelinde sessiz ama derin bir çöküş yaşanıyor. Ekonomik krizler, kültürel gerilimler, kimlik çatışmaları, kuşaklar arası kopmalar bunların görünen yüzü… Asıl büyük kırılma; insanın evini, kadınlığın anlamını, anneliğin değerini ve aile kurumunun köklerini kaybetmesidir. Ve bu kırılmanın merkezinde bir gerçek var; Kadının en kutsal görevi anneliktir. Bu cümleyi duyan bazıları hemen önyargıyla “kadını eve hapsediyorsunuz” diye saldırıyor. Ancak sorun tam da burada başlıyor: Modern çağ kullandığı kavramların anlamını çarpıtarak insanı kendine yabancılaştırıyor. Annelik ; bir “evde kalma zorunluluğu” değil, bir değerin...