Ana içeriğe atla

Hüküm Allah'ındır Yaşam Onunla Kurulur

 


Kur'an'ın Işığında Aile 

“Ey iman edenler! Mü’min kadınlar hicret ederek size geldiklerinde, onları imtihan edin… Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara harcadığınızı isteyin; onlar da harcadıklarını istesinler. Bu Allah’ın hükmüdür; aranızda hükmeder. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.” (Mümtehine/10)

Bir hayat nasıl yaşanmalı? Bir aile nasıl kurulmalı, nasıl devam etmeli? Kiminle nikâh kıyılmalı? Aşk, sevgi, sadakat ve bağlılık hangi temele dayanmalı? Bugün biz Müslümanlar olarak bu sorulara cevap vermekte zorlanıyor, kendi hayatlarımızı bile anlamlandırmakta bocalıyoruz. Bunun temel nedeni, hayatımıza Allah'ın hükümlerini değil; seküler, hevaya dayalı, bireysel ve toplumsal normları egemen kılmış olmamızdır.

Kur’an açıkça hükmünü bildiriyor: "Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın!" Çünkü bir nikâh yalnızca iki bedenin, iki kalbin birleşmesi değil; bir iman, bir yol, bir dava ortaklığıdır. Allah’a savaş açmış bir yaşam biçimini benimseyen bir kimseyle aynı evde nasıl bir hayat yaşanabilir? Aynı kıbleye yönelmeden aynı yatağa nasıl girilebilir? Aynı Rabbe teslim olmayan iki insan, hangi müşterekle hayatı paylaşabilir?

İmanın Temeli-Hüküm Allah’ındır

Hayatı bize veren Allah’tır. O halde bu hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini belirleme hakkı da O’na aittir. Ayet, “Bu Allah’ın hükmüdür” derken, sadece evlilik için değil; hayatın her alanında geçerli bir kuralı hatırlatıyor: Hüküm yalnızca Allah’a aittir. Aile de bir sistemdir; bir minyatür devlettir. O devleti kimin yasalarıyla yöneteceksiniz? Allah’ın mı, nefsin mi, toplumun mu, televizyonların mı, dizilerin mi?

Bugün birçok Müslüman ailesi şeklen İslami bir çerçeve çizse de özünde seküler yaşam pratiklerinin egemenliği altındadır. Düğünler, evlilik kararları, çocuk terbiyesi, boşanma süreçleri hep Allah’ın hükmünden uzak, geleneksel ya da modernist kalıplarla şekillenmektedir. Sonra da huzursuzluklar, boşanmalar, sadakatsizlikler, iletişimsizlikler had safhaya ulaşıyor. Çünkü hayatın kılavuzu olan Kur’an hayattan çekilmiş, yerine dergiler, bloglar, psikoloji videoları geçmiş.

Nikâh İmanın Şahitliğidir

Nikâh, yalnızca bir resmiyet değil; ilahi bir ahittir. "Ben bu kişiyle hayatımı Allah’ın rızası doğrultusunda birleştiriyorum" demektir. Eğer bu iman bağı yoksa, bir evlilik sadece bir formaliteden ibarettir. Ayet burada çok net bir sınır koyuyor: “Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın!” Çünkü iman ayrıdır, küfür ayrıdır. Bu sadece dini inanç meselesi değil; değerler dünyası, hayata bakış açısı, ahiret inancı ve kulluk yönelişidir.

Bir Müslüman erkeğin veya kadının eşiyle arasındaki temel bağ, iman kardeşliği ve Allah'a olan ortak teslimiyet olmalıdır. Eğer bu bağ yoksa, evlilik sadece bir çıkar ilişkisine, bir alışkanlığa ya da geçici bir tutkuyla yürütülmeye çalışılan bir oyuna döner. Ama Allah’ın hükmüyle kurulan bir evlilik, sağlam bir binadır. Temeli iman, duvarları takva, çatısı sabır ve merhamettir.

Ailede Kur'an Merkezli Yeniden İnşa

Artık evlerimizi yeniden inşa etmek zorundayız. Çünkü temeli çürük evler, ilk sarsıntıda yıkılır. Aileyi ayakta tutacak olan, ne çok para ne statü ne de dış görünüşlerdir. Aileyi bir arada tutacak olan şey, Allah’ın koyduğu ölçülerdir. Ayetin devamında şöyle bir hak hatırlatılıyor: “Onlara harcadığınızı isteyin; onlar da harcadıklarını istesinler.”

Bu ifade boşanma durumunda karşılıklı hakların gözetilmesi anlamına gelir. Yani İslam, yalnızca evliliği değil, ayrılığı da adalet üzerine kurar. Boşanma bir helaldir, ama Allah katında en sevilmeyen helallerden biridir. Yine de, eğer taraflar iman noktasında ayrılığa düşmüşse, bu birliktelik zorla sürdürülemez. Çünkü hayat imana dayanmalı, küfre değil.

Modern Ailede Hakimiyet Savaşı

Bugün modern ailede en çok yaşanan sorunlardan biri, otorite karmaşasıdır. Kim söz sahibi olacak? Kadın mı erkek mi? Çocuk mu devlet mi? Medya mı yoksa dış etkenler mi? Halbuki İslam aileyi bir cemaat olarak tanımlar. Reisi vardır, görevi vardır, sorumluluğu vardır. Ama bu reis, zulmeden bir diktatör değil; ailesinin önünde secdeye kapanan, onları ateşten korumaya çalışan bir imamdır.

Eşler arası ilişki bir rekabet değil, dayanışma ilişkisidir. Kadın ve erkek bir bütünün iki yarısıdır. Birinin diğerine üstünlüğü ancak takva iledir. Kadın evin kalbidir; merhametin ve sükûnetin taşıyıcısıdır. Erkek evin direğidir; koruyucusu, rızık getireni ve yöneticisidir. Bu roller karıştırıldığında kaos çıkar. Bugün birçok evde yaşanan tam da budur: Roller tersyüz edilmiş, Allah’ın koyduğu düzen bozulmuştur.

Çocuk Terbiyesinde İman Temelli Yaklaşım

Ailede en çok ihmal edilen konu, çocuk terbiyesidir. Oysaki bir çocuk sadece karnı doyurulması gereken bir canlı değil, kalbi imanla doldurulması gereken bir emanettir. Bugün çocuğunu Kur’an eğitimiyle değil; tabletle, çizgi filmle, popüler figürlerle büyüten anne-babalar, sonra o çocuktan sorumlu olur.

Bir evde namaz varsa, Kur’an okunuyorsa, helal-haram ayırt ediliyorsa, o evin çocukları Allah’la tanışır. Ama eğer evde diziler izleniyor, müstehcenlik normalleştiriliyor, israf ve dünya sevgisi öğretiliyorsa, o çocuğun yüreği Kur’an’a değil, dünyaya açılır. Ve sonunda o çocuk, büyüdüğünde Allah’a değil, nefsine secde eder.

Sıfır Noktasına Dönüş-Tevbe ve Yeniden Başlama

Ey kendini Müslüman olarak tanımlayan kardeşim! Şimdi bir dur ve düşün. Bu ayetin ışığında kendi hayatını sorgula. Eşinle olan ilişkini, çocuklarınla olan bağını, evinin yönünü gözden geçir. Eğer Allah’ın hükmü yoksa evinde, senin evin bir mabet değil; bir oyun ve eğlence merkezine dönüşmüş demektir. Oysa aile, bir mescid gibidir. Orada dua edilir, orada secde edilir, orada tevbe edilir.

Yapmamız gereken şey zor ama imkânsız değildir: Sıfır noktasına dönmek. Yeniden başlamak. Tevbe etmek. Allah’ın kitabını elimize alıp, evimizi onunla kurmak. Nikâhı onunla kıymak, çocuğu onunla büyütmek, tartışmaları onunla çözmek.

Hesap Günü ve Yüzümüze Sürdüğümüz Ateş

Ayetin sonu çok çarpıcı bir uyarı içeriyor: “Bu Allah’ın hükmüdür, Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.” Eğer Allah hükmediyorsa, bize sadece boyun eğmek düşer. Yoksa, her seferinde mutlu bir hayat yaşadığını zannedip yüzüne ateş süren kimse gibi oluruz. Sonunda o yüz, gerçek alevle buluştuğunda, artık dönüş yoktur.

Bu yüzden her birimiz için çağrı açıktır: Evimizi Allah’ın hükmüyle kurmazsak, ne eşimize ne çocuklarımıza ne kendimize huzur sunabiliriz. O zaman şu soruyu sor: Hayatına kim hükmediyor? Evinde kim söz sahibi? Kur’an mı, yoksa kültür mü? Allah mı, yoksa televizyonlar mı? Ve bu sorunun cevabına göre ya yeniden başlayacağız ya da son pişmanlıkla boyun eğeceğiz.

Haydi, sıfır noktasına dön ve o noktadan yeniden kur hayatını. Kur’an’la. İmanla. Takvayla. Merhametle. Ve Allah’ın hükmüyle.

Erol Kekeç/26.03.2025/Sancaktepe/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...