Ana içeriğe atla

Hikmetin Beş Kapısı



Anlat ki suskunluk fesat doğurmasın,
Anla ki gönülde kırıklar çoğalmasın.
Anlaş ki kılıçlar çekilmesin,
Sözle çöz ki yürekler delinmesin.
Aldatma ki güven yıkılmaz kale olsun,
Aldanma ki aklın kuyusu dolsun.
Sözünü sakınma, haklıysan anlat,
Sükût bazen en büyük tuzaktır.
Karşındakini anlamadan hüküm verme,
Çünkü hakikat tek cepheden görünmez.
Dilin çözülmedikçe kalbin çözülmez,
Anlatmadan içindeki karanlık dağılmaz.
Anlayanla bir kelime yeterli olur,
Anlamayana cilt cilt kitap boşa okunur.
Sözle barışan, kavgayla yıkılmaz,
Anlaş ki savaş, içte başlamasın
Aldatmak akıl değil, ahlak düşüklüğüdür,
Aldanan da sorgulamazsa suçu bölüşür.
Her çözüm bir anlaşmadan doğar,
Yıkım, suskunlukla çoğalır.
Anlatmazsan dert büyür,
Anlamazsan hak küçülür.
Aldanmak saflık değilse gaflettir,
Aldatmak ise ihanetten ibarettir.
Anlaşmak adalete köprüdür,
Kırmadan dökmeden ilerlemek hünerdir.
Sözünü bilenin derdi azalır,
Sözsüz kalanların kalbi kararır.
Anlat ki yargılamasınlar suskunluğunu,
Anla ki öğrenesin insanın huyunu.
Aldatma bir yıkımsa,
Aldanma bir bataktır.
Söz sözü açar, kalp kalbi açar,
Anlat, anla, ki hayat barışla yaşar.
Ne suskunluk kutsaldır ne çok söz,
Ama anlamak hepsinden öz.
Gönüller diliyle konuşmak için,
Evvela anlaşmayı denemek gerek.
Aldanma, herkesi kendin gibi sanma,
Aldatma, en büyük hıyaneti kanatma.
Anlayan insan çoğaldıkça,
Dünyada kavgalar azalır.
Anlaşmak, savaşmaktan daha zor görünür,
Ama bedeli barıştır.
Anlatmayan suskun kalırsa,
Karanlıkta kalan sesler yankı yapar.
Her hakikat anlatılmaz belki,
Ama anlatmamak bazen zulme zemin hazırlar.
Anla ki aldatanla aldanan,
Aynı yangına odun taşır.
Sözle çözülmeyen mesele,
Kılıçla da çözülemez.
Aldatan bir kere değil,
Her defasında kendi şerefini siler.
Aldanmak insana mahsustur,
Ama aynı taşa iki kez takılmak gaflettir.
Anlaş ki dostluklar baki kalsın,
Yoksa her suskunluk düşmanlığa varır.
Beş "A" ile yürü hayat yolunu:
Anlat, anla, anlaş, aldatma, aldanma... Kurtuluş budur!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...