Ana içeriğe atla

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav



Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur.

Cömert Olursun, Aptal Sanırlar

Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar.

Hz. Ali'nin dediği gibi: "Cömertliğin de bir sınırı vardır; onu aşarsan israf olur." Cömertliği aptallık olarak görenler, bu sınırı anlayamayanlardır. Onlar, kalbin cömertliğini paranın israfıyla karıştırırlar. Oysa gerçek cömertlik, beklentiye dayanmayan, karşılık beklemeyen, yalnızca insan olmanın gereği olarak yapılan iyiliktir. Bu iyilik, parayla ölçülemez ve bu yüzden de çıkarcı dünyada değersiz görünür.

İyi Olursun, Kullanırlar

İyilik, insanın doğasından gelir. İçten gelen bir sevgiyle yapılan her hareket, karşı tarafa umut ve güven verir. Ancak iyi insanlar, genelde kullanılırlar. Çünkü dünyada, başkalarının iyiliğini kendi çıkarları için kullanmaya alışmış o kadar çok insan vardır ki... İyi niyeti, zayıflık olarak görürler ve bu zayıflıktan faydalanmayı bir hak sayarlar.

İyilik yapan, kırmaktan korkan kişiye karşı, vicdan yoksunları acımasızca davranır. Onun sınırlarını zorlar, fedakârlığını sömürürler. Örneğin, yardımsever bir öğretmen, öğrencilerinin başarısı için tüm zamanını ve enerjisini harcarken, ailesi ve çevresi onu yalnızca “işkolik” olarak görür. Onun iyiliği, fedakârlığı anlaşılmaz, değer verilmez. İyi olmak, çoğu zaman anlamamayı göze almaktır.

Tolstoy’un “İyi insanlar, her zaman kaybetmeye mahkûmdur, çünkü kötülerle savaşarak kötü olmak istemezler.” sözü, bu gerçeği özetler. İyi insanlar, kötülüğe kötülükle karşılık vermek yerine susmayı tercih ederler. Bu yüzden de çoğu zaman mağlup gibi görünürler. Ama aslında kaybettikleri yalnızca dünya malıdır; onlar, vicdanlarını kaybetmezler.

Doğru Yaparsın, Eleştirirler

Doğru olanı yapmak, çoğu zaman zordur. Çünkü doğruluk, insanların çıkarlarına ters düşebilir. Toplumun büyük bir kesimi, doğruyu söyleyenleri ve doğruyu yapanları tehdit olarak görür. Çünkü doğruluk, sahteliği ve iki yüzlülüğü ortaya çıkarır. Bir iş yerinde dürüstçe çalışan bir kişi, işini kaybetme pahasına da olsa haksızlığa göz yummazsa, çoğunlukla "huysuz" veya "uyumsuz" olarak damgalanır.

Doğruluk, yalanla beslenen düzenleri sarsar. Bu yüzden de doğruyu yapanlar eleştirilir, dışlanır ve hatta düşman ilan edilirler. Galileo’nun "Dünya dönüyor" dediği için engizisyon tarafından cezalandırılması, tarihin en acı örneklerinden biridir. O, doğruları söylediği için eleştirildi, aşağılandı ve susturulmaya çalışıldı. Ama gerçekler, suskunlukla değişmez.

Bu yüzden doğruyu yapmak, yürek ister. Eleştirilmekten korkmamak, yalnız kalmayı göze almak ve inandığı değerlerden ödün vermemek gerekir. Doğruyu yapanlar, zamanla anlaşılır ve tarih onları haklı çıkarır.

Başarılı Olursun, Kıskanırlar

Başarı, genellikle fedakârlık ve özveri gerektirir. Ancak başarıya ulaşanlar, çoğu zaman kıskanılır. Çünkü çoğu insan, başkalarının başarısını kendi başarısızlığı olarak görür. Kıskançlık, bu yüzden ortaya çıkar ve başarılı olanı çekemeyenler, onun başarısını gölgelemek için her türlü iftirayı atmakta tereddüt etmezler.

Başarıyı kıskananlar, çoğunlukla onun bedelini görmezler. Bir sporcunun madalya kazanmak için yıllarca döktüğü teri, bir bilim insanının gece gündüz laboratuvarda geçirdiği uykusuz saatleri, bir sanatçının eserini mükemmelleştirmek için yaşadığı içsel sancıları anlamazlar. Onlar, yalnızca sonuca odaklanır ve bu sonucu kendilerinin elde edememiş olmasını kabullenemezler.

Başarılı insanlar, bu kıskançlığa rağmen yollarına devam ederler. Çünkü başarı, yalnızca sonuçla değil, o sonuca giderken geçilen yolla ölçülür. Başarı, fedakârlığın, çalışmanın ve azmin mükâfatıdır. Bu yüzden de kıskanmak yerine örnek alınması gereken bir değerdir.

Seversin, Kıymet Bilmezler

Sevgi, dünyanın en saf ve en güçlü duygusudur. Ama ne yazık ki en çok istismar edilen de odur. Sevgisini hesapsızca sunanlar, çoğu zaman kıymet bilinmeden harcanır. Sevginin değerini anlamak, ancak onu kaybettiğinde mümkün olur. Oysa sevgi, kaybedildiğinde geri gelmeyen nadir değerlerden biridir.

sevdiği için fedakârlık yapan, karşılıksız veren, bağışlayan insanlar, çoğunlukla karşılık görmezler. Çünkü insanlar, sahip olduklarının değerini ancak yokluğunda anlarlar. Sevgiyi hafife alanlar, onu hep bulabileceklerini zannederler. Oysa sevgiyi bulmak zordur ve onu korumak daha da zordur.

Sevdiği halde karşılık göremeyen, kıymeti bilinmeyen insanlar, kalplerinde derin yaralarla yaşamaya devam ederler. Ama bu, onların sevmekten vazgeçmesini sağlamaz. Çünkü onlar, sevmenin aslında insan kalmanın bir gereği olduğunu bilirler. Onlar için sevmek, karşılık almak için yapılan bir alışveriş değil, insan olmanın, vicdanlı olmanın bir sonucudur.

İnsan Kalabilmek-En Büyük Mücadele

İnsan olabilmek zor; ama insan kalabilmek daha da zordur. Dünyanın adaletsizliğine, haksızlıklarına, nankörlüklerine rağmen vicdanını temiz tutabilmek, merhametini yitirmemek, kin ve nefretle kirlenmemek… İşte bu, gerçek bir mücadeledir. Bu mücadelede kaybedenler, zalimleşir, acımasızlaşır ve vicdansızlaşır. Ama kazananlar, insan kalır.

İnsan kalabilmek, başkalarının ne dediğine aldırmadan doğruları söylemek, kıskanılan başarıya rağmen tevazu göstermek, kullanılmasına rağmen iyilik yapmaktan vazgeçmemek ve tüm acılara rağmen sevmeye devam edebilmektir. Çünkü insanlık, kalpte taşınan bir cevherdir. Onu kaybetmeyenler, bu dünyada en büyük zafere ulaşmış demektir.

Erol Kekeç/18.02.2025/Namazgah/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...