Ana içeriğe atla

Kendine Güvenin Gücü-Başarıya Giden Yol

 


Hayatta atılan her adımın temelinde kendine güven yatar. Güvensizlik, insanı çaresizliğe sürüklerken, sağlam bir özgüven bireyi zorlukların üstesinden gelmeye teşvik eder. Başarıya ulaşmanın ilk şartı, kendine inanmak ve harekete geçmektir. Savunmada kalmak ve geri çekilmek, çoğu zaman yenilgiyi kabullenmek anlamına gelir. Oysa cesurca ileriye adım atmak, risk almak ve mücadele etmek, gerçek kazananların yoludur. Güvenli bir ortam yaratıldığında, birey içindeki gücü keşfeder, engelleri aşar ve başarıya ulaşmak için gerekli cesareti gösterir.

Özgüveni eksik bir insan, adeta bir enkazın altında kalmış gibidir. Kendi yolunu açacak, ayağa kalkmasını sağlayacak gücü bulamaz. Çevresinden gelen yardımlara bile karşılık veremez; çünkü kendi içinde inançsızdır. Oysa kendine güvenen biri, her karanlığın içinde bir ışık olduğuna inanır ve bunu yakalamak için çaba gösterir. Hayatta başarı, güvenle atılan adımların toplamıdır. Kendine inanan kişi, karşısına çıkan engelleri birer fırsata çevirerek yoluna devam eder.

Gerçek liderler, kendilerine olan güvenlerini asla kaybetmezler. Onlar, sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket eden insanlar değildir. Toplumu ileri taşıyan, başkalarına ilham veren ve onları da yükselten bireylerdir. Liderler, sahip oldukları vizyonu sürekli olarak geliştirir ve yol boyunca karşılarına çıkan zorluklara karşı yılmadan mücadele ederler. Bir liderin en büyük gücü, önceliklerini belirleyebilmesi ve bu önceliklerinden taviz vermemesidir. Eğer bir insan sürekli değişen önceliklere göre hareket ediyorsa, o kişi lider değil, yalnızca rüzgârın yönüne göre hareket eden sıradan bir bireydir.

Güven sahibi bireyler, sorumluluk almaktan kaçmaz. Onlar, çevrelerinde gördükleri sorunlara duyarsız kalmaz, aksine bu sorunların çözümüne katkıda bulunmayı bir görev olarak görürler. Gerçek güven, sadece kişinin kendine inanması değil, aynı zamanda çevresine de olumlu bir etki bırakmasıdır. Güven duygusu, yalnızca bireyin kendi dünyasında değil, toplumsal ilişkilerinde de önemli bir rol oynar. Güven dolu bir birey, çevresindekilere ilham verir, onları harekete geçirir ve böylece toplumun gelişmesine katkıda bulunur.

Kendine güvenen insan, sürekli yeni fikirler üretir, çözümler geliştirir ve kendi geleceğini şekillendirir. Oysa güvensiz bireyler, başkalarının kararlarına bağımlı bir yaşam sürer, kendi kaderlerinin kontrolünü ellerinden bırakırlar. Gerçek başarıya ulaşanlar, kendi yollarını cesaretle çizenlerdir. Güven, insanın içinde yanan bir meşaledir; ne kadar beslenirse o kadar parlak yanar, ihmal edilirse giderek söner.

Hayatta başarılı olmak isteyen herkes, önce kendine inanmalıdır. Kendi gücüne güvenen insan, karşısına çıkan hiçbir engelden korkmaz, yılmaz ve her zaman bir çıkış yolu bulur. Kendine güvenin ışığını taşıyanlar, sadece kendi yollarını değil, çevresindekilerin yollarını da aydınlatır. O halde bugün kendimize şu soruyu sormalıyız: Gerçekten kendimize inanıyor muyuz? Eğer inanıyorsak, hayatta başaramayacağımız hiçbir şey yoktur.

Erol Kekeç/01.04.2004/Saat:09.10–10.00/Kadıköy/İst


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...