Ana içeriğe atla

Geleceği Çalınanlar-Umutsuzluğun Gölgesinde Gençlik


Bu gün ülkemizin gençleri arasında giderek yaygınlaşan umutsuzluk, mutsuzluk ve gelecek kaygısını anlamak için güçlü bir analiz yapmak gerekiyor. Geleceğin çalındığını düşünen bir gençlik, köklerinden koparak başka diyarlarda umut aramaya yöneliyor. Bu yazıda, gençlerin bu ruh haline sürüklenmesinde etkili olan ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi etkenleri geniş kapsamlı bir şekilde ele alarak, durumu daha iyi anlamaya çalışacağız.

Gelecek Kaygısının Kökenleri

Gelecek kaygısı, ekonomik belirsizliklerle doğrudan bağlantılıdır. İşsizlik oranlarının yüksekliği, mezun olduktan sonra iş bulamama korkusu, bulunan işlerin ise düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları sunması, gençleri umutsuzluğa sürüklüyor. Üniversite mezunlarının bile asgari ücretle çalışmak zorunda kalması, eğitim sistemine olan güveni sarsıyor ve “Okuyorum ama ne için?” sorusunu sorduruyor. Bu durum, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik olarak da gençleri etkiliyor.

Eğitim ve İş Hayatı Arasındaki Kopukluk

Eğitim sistemi ile iş hayatı arasındaki uyumsuzluk, gençlerin gelecek kaygısını artıran en önemli faktörlerden biridir. Gençler, aldıkları eğitimin iş dünyasında yeterli görülmemesi nedeniyle işsizlik ve düşük ücretlerle karşılaşıyorlar. Teorik bilgiyle donatılan gençler, iş dünyasının talep ettiği pratik becerilerden yoksun oldukları için işverenler tarafından tercih edilmiyor. Bu uyumsuzluk, gençleri vasıfsız işlerde çalışmaya mecbur bırakıyor ve kariyer hedeflerini gerçekleştirme umudunu zayıflatıyor. Özellikle nitelikli iş gücünün değerlendirilmemesi, beyin göçünü tetikleyen önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Beyin Göçünün Sebepleri ve Sonuçları

Beyin göçü, geleceğini kendi ülkesinde göremeyen gençlerin daha iyi iş fırsatları, daha yüksek yaşam standartları ve özgürlük arayışıyla başka ülkelere göç etmesiyle ortaya çıkıyor. Özellikle mühendislik, yazılım, tıp gibi yüksek nitelikli meslek gruplarında eğitim alan gençler, yurtdışında daha fazla değer gördüklerini ve kariyerlerini daha iyi şekillendirebileceklerini düşünüyorlar.

Beyin göçü, ülkenin geleceği için büyük bir kayıp anlamına geliyor. Genç, dinamik ve eğitimli nüfusun ülkeyi terk etmesi, uzun vadede ekonomik durgunluğa, inovasyon eksikliğine ve toplumsal çöküşe yol açıyor. Ayrıca, geri kalan gençler üzerinde de olumsuz bir psikolojik etki yaratıyor. “Burada kalıp mücadele etmenin anlamı var mı?” düşüncesi yaygınlaşıyor.

Sosyal ve Kültürel Etkenler

Gençlerin umutsuzluğunun sadece ekonomik nedenlerle sınırlı olmadığını görmek önemli. Sosyal adaletin sağlanamaması, liyakatsizliğin ödüllendirilmesi ve torpil mekanizmasının hâkim olması gençlerde adalet duygusunu zedeliyor. Emek vererek başarılı olamayacaklarını düşünen gençler, sistemin değişmeyeceğine inanarak umutsuzluğa kapılıyorlar.

Kültürel baskılar ve toplumsal beklentiler de gençlerin üzerinde büyük bir yük oluşturuyor. Özellikle geleneksel toplum yapısında gençler, ailelerinin ve çevrelerinin beklentilerini karşılamak zorunda hissediyorlar. Bu durum, gençlerin kendi hayallerini gerçekleştirmelerini zorlaştırıyor ve onları yabancı ülkelerde daha özgür hissedebilecekleri düşüncesine yönlendiriyor.

Siyasi İstikrarsızlık ve Gelecek Belirsizliği

Siyasi belirsizlik ve sürekli değişen politikalar, gençlerin geleceğe dair umutlarını zayıflatıyor. Hükümetlerin gençlere yönelik net ve sürdürülebilir politikalar geliştirememesi, eğitim ve iş olanaklarının sürekli değişkenlik göstermesi, gençlerin kendilerini güvende hissetmemelerine yol açıyor. Demokrasiye olan inancın azalması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve farklı düşüncelere tahammülsüzlük, gençleri kendi ülkesinde yabancı hissetmeye itiyor.

Umutsuzluğun Psikolojik Etkileri

Bu umutsuzluk ve mutsuzluk hali, gençlerin psikolojisi üzerinde derin izler bırakıyor. Anksiyete, depresyon, yalnızlık ve intihar düşünceleri giderek yaygınlaşıyor. Gençler, kendi ülkelerinde bir gelecek görememenin verdiği ağır duygusal yükü taşımakta zorlanıyorlar. Sosyal medya ise bu umutsuzluğu daha da körüklüyor; yurtdışında yaşayan yaşıtlarının daha iyi şartlarda yaşadığını gören gençler, kendilerini yetersiz ve başarısız hissediyorlar.

Çıkış Arayışı-Göç ve Gurbet Hayatı

Tüm bu etkenler, gençleri ülkeyi terk ederek yurtdışında kendilerine bir çıkış yolu aramaya yönlendiriyor. Ancak, gurbet hayatı da sanıldığı kadar kolay değil. Dil bariyerleri, kültürel uyumsuzluklar, yabancılaşma ve yalnızlık gibi sorunlarla karşı karşıya kalan gençler, kendi ülkelerinde bulamadıkları huzuru gurbet ellerde de bulamayabiliyorlar. Ancak yine de, gelecek kaygısından ve belirsizlikten uzak olma umudu, bu zorlukları göze almalarına neden oluyor.

Çözüm Önerileri ve Umut Işığı

Bu umutsuzluk tablosundan çıkışın mümkün olduğu inancını korumak gerekiyor. İlk olarak, gençlere umut aşılayacak politikaların hayata geçirilmesi şart. Eğitim sistemi, iş dünyasının ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmalı ve gençlerin niteliklerine uygun iş imkanları sunulmalı. Liyakat esaslı bir sistem oluşturularak gençlerin emeklerinin karşılığını alabileceklerine dair inançları güçlendirilmeli.

Ayrıca, sosyal adaletin sağlanması ve torpil mekanizmasının sona erdirilmesi, gençlerde adalet duygusunu yeniden inşa edecektir. Gençlerin kendi hayallerini gerçekleştirebilecekleri özgür ve demokratik bir ortam yaratmak, onların ülkelerine olan bağlılıklarını artıracaktır.

Psikolojik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve gençlere yönelik sosyal projelerin artırılması da umutsuzluk ve mutsuzluğun azaltılmasında etkili olabilir. Gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri, sosyal çevreler edinebilecekleri ve kendilerini geliştirebilecekleri ortamlar sağlanmalıdır.

“En büyük hırsız, insanların geleceğini çalandır. En kötü insansa bunlara seyirci kalandır.” Bu ifademiz, gençlerin geleceğini çalan ekonomik, sosyal ve siyasi etkenleri gözler önüne seriyor. Bu olumsuz tabloya seyirci kalmak yerine, gençlerin umutlarını yeniden canlandırmak ve onları ülkesine bağlı, mutlu ve üretken bireyler olarak topluma kazandırmak için harekete geçmek gerekiyor.

Gelecek, gençlerin ellerinde şekillenecek ve onları doğru yönlendirecek, destekleyecek bir toplum inşa etmek, ülkenin kaderini değiştirecek güce sahiptir.

Erol Kekeç/14.2.2025/Namazgah/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...