Ana içeriğe atla

Toplumsal Cinnet

Bir toplumun en büyük düşmanı, zamanla kanıksanan adaletsizlik ve insanların içine düştüğü çaresizliktir. Bugün ülkemizde yaşanan toplumsal çöküş, sadece ekonomik kriz ya da politik baskılarla açıklanamaz. Bu, sistemli bir ihmalkârlığın, duyarsızlığın ve halkın bilinçli olarak edilgenleştirilmesinin sonucudur. İnsanlar açlığa, ölüme, hukuksuzluğa alıştıkça, bu bir kader gibi algılanmaya başlar. İşte tam da bu noktada, toplum olarak büyük bir cinnete sürükleniyoruz: Susarak, kabullenerek, umudu tüketerek...

1. Toplumsal Cinneti Anlamak

Toplumsal cinnet, yalnızca bireysel öfke patlamalarıyla sınırlı değildir. Bir halkın bilinçli bir şekilde fakirliğe, eğitimsizliğe, hukuksuzluğa ve umutsuzluğa mahkûm edilmesi de bir cinnet biçimidir. Bu, doğrudan silahla değil ama ekonomik, siyasi ve sosyal baskılarla yapılır. Peki, bu cinnetin ayak sesleri nelerdir?

Ekonomik Kıyamet-Açlık ve Yoksulluk

Bugün pazarda en temel gıdaları bile alamayan insanların yaşadığı çaresizlik, sadece ekonomik bir kriz değildir. Bu, yönetimin halkına karşı işlediği bir suçtur. Ekonomi çöküyor ama çöken sadece para değil, umutlar da çöküyor. Bir baba eve ekmek götüremediğinde, bir anne çocuğunun beslenme çantasını boş koyduğunda, bir genç iş bulamadığında bu bir toplumsal cinnettir.

Örnek: 70 yaşındaki Hasan amca, 45 yıl çalıştığı halde aldığı emekli maaşıyla torununa çikolata bile alamıyor. Oysa yıllarca vergi ödedi, devlete güvendi. Şimdi ise çöplerden ekmek toplayarak yaşamaya çalışıyor. Hasan amca sadece ekonomik olarak yıkılmadı; ona verilen sözler de yıkıldı.

Hukuksuzluk ve Adaletsizlik

Bir ülkede adalet yoksa, orada hayat yoktur. Güçlülerin hukuku, halkın hukukunu ezerken, insanlar “başıma bir şey gelir” korkusuyla susuyorsa, bu da bir toplumsal cinnettir. Hukuk, sadece mahkemelerde değil, gündelik yaşamda da hissedilmelidir. Oysa, suçluların korunduğu, masumların cezalandırıldığı bir düzen kurulduğunda toplum nefes alamaz.

Örnek: Kadın cinayetleri artıyor, failler serbest kalıyor. Depremzedeler sokakta yaşarken, fonlar lüks otellere gidiyor. Bir tweet atan genç hapse girerken, milyonları çalanlar ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Bunların hepsi, adaletin öldürüldüğünü gösteren kanıtlardır.

Eğitimdeki Çöküş

Eğitim, bir milletin geleceğidir. Ancak, eğitimsiz bırakılan bir toplum, yönlendirilmesi en kolay toplumdur. Kalitesiz müfredatlar, yozlaşmış sistemler, parası olanın okuduğu bir düzen, halkın bilinçli olarak cehalete mahkûm edilmesidir.

Örnek: Bugün üniversite mezunu gençler, sokakta iş arıyor. Okullarda felsefe, bilim ve eleştirel düşünce yerine dogmalar öğretiliyor. İnsanlar cahil bırakıldığında, itiraz etmezler. Sorgulamazlar. İşte en büyük cinnetlerden biri budur!

2. Çözüm Yolları-Bu Kısır Döngüyü Nasıl Kırarız?

Toplumsal cinneti sadece teşhis etmek yetmez, çözüm yollarını da bulmalıyız. Peki, içinde bulunduğumuz bu bataklıktan nasıl çıkabiliriz?

Bilinçlenmek ve Gerçeği Görmek

İlk adım, yaşananları kader gibi kabul etmekten vazgeçmektir.

  • Açlık kader değil, kötü yönetimin sonucudur.

  • Hukuksuzluk kader değil, bilinçli bir sistem hatasıdır.

  • Cehalet kader değil, eğitim politikalarının bir ürünüdür.

Halkın bu gerçekleri görmesi ve buna karşı bilinçlenmesi gerekiyor. Medyanın sunduğu pembe tablolara değil, sokağın gerçeklerine bakmalıyız.

Örgütlenmek ve Dayanışma İçinde Olmak

Tek başına bir kişi bir sistemi değiştiremeyebilir ama birlikte hareket eden topluluklar güçlüdür. Halkın sivil toplum örgütleriyle, bağımsız medya kuruluşlarıyla, dayanışma ağlarıyla güç birliği yapması gerekir. Çünkü yalnız kalan insanlar sindirilir.

Adaleti Savunmak

Adalet, sadece mahkemelerde değil, günlük hayatta da savunulmalıdır. Bir kadının hakkını, bir işçinin emeğini, bir çocuğun eğitim hakkını savunmak, toplumun dirilişinin ilk adımıdır.

Örnek: Adalet için sokaklara dökülen insanlar, kadın haklarını savunan topluluklar, işçiler için greve giden emekçiler… İşte gerçek değişim bu şekilde başlar!

Eğitime ve Bilime Yatırım Yapmak

Eğer bir ülke gerçekten refaha ulaşmak istiyorsa, eğitim sistemini tamamen bilimsel bir temele oturtmalıdır. Eleştirel düşünceyi teşvik eden, sanat ve bilimi destekleyen, eşit ve erişilebilir bir eğitim şarttır. Cehaletle savaşmadan, hiçbir sorunu çözmek mümkün değildir.

Korku Duvarını Yıkmak

Bugün birçok insan, "konuşursam başıma bir şey gelir" korkusuyla susuyor. Ancak unutulmamalıdır ki, korku suskunluğu, suskunluk da zulmü besler. Ne kadar çok insan cesur olursa, baskı o kadar azalır. Korku bulaşıcıdır ama cesaret de bulaşıcıdır; bir kişi konuşursa, binlercesi cesaret bulur!

Umut Etmek ve Mücadele Etmek

Bugün yaşadığımız toplumsal cinnet, sadece ülkemize özgü değil. Tarih boyunca, her halk adalet ve özgürlük mücadelesi vermiştir. Biz de bu sürecin içindeyiz. Önemli olan, umutsuzluğa kapılmadan, elimizden geleni yapmaktır.

Bu ülke bizim. Çocuklarımız, torunlarımız, geleceğimiz için susmamalı, mücadele etmeli ve daha yaşanabilir bir toplum için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü unutmayın: Bir millet susarsa yalnızca haklarını değil, geleceğini de kaybeder!

Bahadır Hataylı/08.02.2025/Sancaktepe/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...