Ana içeriğe atla

İnsan ve Çevre-Kimlerle Yol Aldığının Önemi

 


Domuz Sürüsüne Kuzu Katılmaz- Hakikatin Yolunda Yalnız Olmak

Toplumlar tarih boyunca çoğu zaman gücün, çıkarın ve haksızlığın yanında saf tutmuştur. Bu düzende, doğruluk ve erdem sahibi insanlar daima azınlık olmuş, genellikle de yalnızlığa mahkûm edilmişlerdir. Abdurrahim Karakoç'un şu sözü, şekil olarak sert olsa da, gerçekliği yüzeye çıkaran bir hakikati vurguluyor: "Domuz sürüsüne kuzu katılmaz."

Peki, bu söz ne anlama geliyor? Hangi durumlar için geçerli? Ve en önemlisi, bu sözün ışığında nasıl bir duruş sergilemeliyiz? Gelin, bu soruları biraz sorgulayalım, ne dersiniz?

Hak ve Batıl Karşı Karşıya

Tarih boyunca hak ve batıl hep karşı karşıya gelmiştir. Hak yolu seçenler az olmuş, fakat onlar hep iz bırakmıştır. Nuh Peygamber kendi halkına çağrıda bulunduğunda ona inananlar bir elin parmaklarını geçmiyordu. Musa Peygamber, Firavun'un zulmüne karşı çıktığında, toplumun büyük kısmı Firavun'u desteklemeye devam etti.

Domuz sürüsü burada, dünyevî çıkarları için her değeri ayaklar altına alan kitleyi temsil ediyor. Kuzu ise masumiyeti, temizliği ve hakka olan sadakati sembolize ediyor.

Lütuf Tarlasına Adım Atmak

Hayat, seçimlerimizden ibarettir. Kimileri doğruluğun peşinden gider, kimileri ise menfaatlerini korumak adına batıla göz yumar. Ancak lütuf tarlasına adım atmak, yani gerçek anlamda iyiliğe ve hakikate yönelmek, her insanın seçebileceği bir yol değildir. Zira bu yol, sabır, fedakarlık ve direnç gerektirir.

Açıkmış Katıra Gül Koklatılmaz

Eğer bir insana değerlerinizin, erdemlerinizin bir anlamı olmadığını düşünüyorsa, ona hakikati anlatmak faydasız olabilir. Menfaatleri için yaşayan birine merhameti anlatmak, yalana alışkanlık kazanmış birine sadakati öğretmek kimi zaman mümkün değildir.

İt Eniği İte Çeker, Unutma!

Karakter oluşumunda çevrenin etkisi büyüktür. Yanlış insanların içinde bulunarak doğru kalmak zordur. İnsan kiminle yoldaş olursa ona benzemeye başlar. Eğer ahlaken zayıf bir toplumda bulunuyorsanız, sizin de zamanla yozlaşma riskiniz yüksektir.

Peki, Ne Yapmalıyız?

Bu sözleri anlamak kadar hayata geçirmek de önemlidir. Gerçek şu ki, hakikatin yolcusu olmak yalnızlığı göze almak demektir. Ancak bu yalnızlık, yanlış insanlar arasında olmaktan daha iyidir.

Günümüzde de çok sayıda insan, sürekli olarak güce boyun eğmekte, menfaatleri uğruna sessiz kalmakta ve yanlış olanı doğru gibi kabul etmektedir. Oysa, insanlığın ve vicdanın gereği, ne pahasına olursa olsun doğrudan yana olmaktır.

Abdurrahim Karakoç’un sözleri, bizlere gerçek bir duruşun nasıl olması gerektiğini hatırlatıyor. Hakikati söylemek, doğru yolda ilerlemek, gerekirse bedel ödemek, insanlığın özündedir. Şayet doğruluk bedel gerektiriyorsa, o bedeli ödemeye hazır olmak gerekir.

Unutmayalım, Domuz sürüsüne kuzu katılmaz!

Erol Kekeç/01.04.2025/Sancaktepe/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Kadın Aile ve Modern Çağın Yalanı

  Bir Toplumsal Yarayı Ameliyat Masasına Yatırmak, Modern toplumun son 40 yılında yaşanan en büyük kırılma, sanıldığının aksine teknolojik dönüşüm değil; kadının rolünün anlamının kaydırılması , anneliğin ikincilleştirilmesi , ailenin merkezinin zayıflatılması ve bunun “özgürlük” adı altında yapılmasıdır. Bugün dünyada –ve özellikle bizim ülkemizde– toplumun temelinde sessiz ama derin bir çöküş yaşanıyor. Ekonomik krizler, kültürel gerilimler, kimlik çatışmaları, kuşaklar arası kopmalar bunların görünen yüzü… Asıl büyük kırılma; insanın evini, kadınlığın anlamını, anneliğin değerini ve aile kurumunun köklerini kaybetmesidir. Ve bu kırılmanın merkezinde bir gerçek var; Kadının en kutsal görevi anneliktir. Bu cümleyi duyan bazıları hemen önyargıyla “kadını eve hapsediyorsunuz” diye saldırıyor. Ancak sorun tam da burada başlıyor: Modern çağ kullandığı kavramların anlamını çarpıtarak insanı kendine yabancılaştırıyor. Annelik ; bir “evde kalma zorunluluğu” değil, bir değerin...