Ana içeriğe atla

Kayıtlar

SONA BİR HARF KALA "Z" NESLİ

  Z kuşağı olarak adlandırılan,1999 doğumlular veya 95 ve sonrası gençler üzerinde hesap yapanların tüm hesapları ellerinde patlayacağından kimsenin kuşkusu olmasın...Tüm ideolojik yaklaşımlar bu gençlerin yaşamına Bir şeyler sunmaktan mahrum kaldı. Dinler de bu gençliği anlayacak düzeyde dini yaşadığını söyleyenlerce dışlandı ve gençlikle aralarına duvarlar ördü. Duvarın öbür tarafından anlaşılmayan dilde mitolojik masallarla gençlerin yüreklerine hitap etmeyi düşündü ama düşündüğü kendi avucunda kaldı. Çünkü gençler, çok hızlı yaşadıklarından onların yaşamıyla yol alacak düzeyde bir din mottosu ortada yoktu. Dini sunanlar, bu gençlere daha çok şekiller ve ibadetler boyutuyla yaklaştı ama bu şekillerin onların yaşamlarına katacağı bir artı olmadığından dine karşı da bir lakaytlık kendiliğinden gelişmeye başladı. Dinin sadece bireye standart ve ibadetlerden oluşan bir fıkıh algısının din diye dayatılması onların dincilere ve dolayısıyla Dine karşı da güvenlerini zedeledi. Çünkü Din...

Tüketiyorum öyleyse varım

Tüketici tutumları üzerinde manipülasyonlar gerçekleştirmenin en önemli aracı da, yeni gösterge sistemleri ve imajlar yaratma işlevini yerine getiren reklamcılık faaliyetleri olmuştur. Reklamcılık etkinlikleri böylece, bir kitle iletişimi biçimi olarak içinde ideoloji barındırır bir hal almıştır. Söz konusu manipülasyonunu gerçekleştirme açısından reklamcılık etkinliklerinin temelinde yatan duygu, kişinin kendini gerçekleştirmesi noktasında tüketimin gerekliliğine dair yarattığı duygudur. Descartes’in ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ önermesinin tüketime çevrimi o lan ‘Tüketiyorum öyleyse varım’ sözü bu anlamda, tüketim etkinliklerinin reklamcılığa bağlı temelini ifade eden bir cümledir. İfade, tüketim toplumunun bir ferdi olan bireyin varoluş kaynağı olarak gördüğü eylemi gösteren bir çıkarsamadır. Nesnelere sahibiyet temeline dayalı bir yaklaşımı ifade eden bu önerme, ‘insanlar tarafından saygı duyulan, kabul edilen bir birey olmak istiyorsan tüket’ der. Tüketici davranışları konusunda ya...

Senin ayağına paspas yaptığını kimse vitrinine örtü yapmaz

  … Ben çocukken mahallemizde bir çocuk vardı. Adı Sinan. Ailesi hiç ilgilenmez, değer vermezdi. Çocuğun doğru düzgün ne saçını kestirirlerdi ne çocuğa banyo yaptırırlardı ne temiz kıyafet giydirirlerdi. Annesi hep rezil ederdi bizim yanımızda. Çocuğa sürekli lakaplar takardı. Sümüklü Sinan, titrek Sinan, uluk Sinan… Sinan’a sinirlenince yanımızda söverdi, çocuğu döverdi. Çok üzülürdüm Sinan’ın bu hâline. Sinan çok haylaz bir çocuktu. Bütün mahalle tanırdı onu. Kime zarar verse annesi veya babası gelir Sinan’a bağırır, çağırırdı. Hatta vurduklarına bile şahit olurdum. Çünkü Sinan’a ailesi bile değer vermiyordu. O yüzden herkes çok acımasız davranabiliyordu. Çünkü Sinan’ın etiketi şuydu: “AİLESİ İÇİN DEĞERSİZ!” Bir de Can vardı. Annesi Can ile ilgili her şeye çok dikkat ederdi. Can her zaman temiz bir çocuktu. Tırnakları hiç uzun ve kirli olmazdı. Kıyafetleri hep temizdi. Annesi hep onu yanımızda “Yakışıklı oğlum, tatlı oğlum.” diye severdi. Can yaramazlık bile yapsa annesi Can’ı ya...

Bilinçaltı Nelerle Dolu

  Biri bana bir gün şöyle bir mesaj attı: “Hocam biz ailemiz tarafından hiç değer görmedik. Ne yaptığımızı beğendiler ne de aldığımızı. Zevk alırlardı bizi başkalarının yanında rezil etmekten. Bir gün bayram harçlıklarım ile anneme küçük bir buket çiçek aldım. Hevesle yanına gittim. Arkadaşları ile masada oturuyordu. Hatta birkaç arkadaş birlikte aldık. Hepimiz annemize verdik. Herkes çocuğuna teşekkür etti. Benim annem ise ‘Salak, bütün paranı buna mı verdin?’ dedi. O kadar üzülüp mahcup olmuştum ki! ‘Küçük paralarımı verdim, büyük paralar bende.’ dedim. Sonra annem de üzülüp düzeltmeye çalıştı ama hiçbir anlamı kalmadı. Ben o günden sonra anneme bir daha hiç hediye almadım ve arkadaşımın annesi keşke benim annem olsaydı diye düşündüm. Düşünüyorum da bizim bağlarımız böyle ayrıntılarda kopmuş. Şimdi yavrum bana bir kurumuş dal bile getirse çiçek bahçesi hediye etmiş gibi tepki veriyorum. Çünkü biliyorum ki çocuk kalbi bir kere kırılınca bir daha biri için bir şeyler yapmaktan hep ...

NASIL BİR YOL?

Yol, önceden belirlenmiş hedefe gitmek için bilinçli tercih edilen ve oluşan kanaatlerin belirlediği istikamette bir tavır almanın adıdır. Rastgele oluşan ve nereye götüreceği belli olmayan giderken diziliriz mutlaka, hele bir hareket edelim diyerek başlanılan eylemler bir yolun tarifi içinde hep ele alınır. Oysa bunlar tamamıyla şartlandırılmış organizmaların belirli uyaranlar karşısındaki otomatik refleksleridir. Bu doğrultuda hareket ederek belirli bir mesafe alınmayan ve sürekli aynı noktaya gelinen eylemlerin başı ve sonu arasında bir ilişki kurulamadığı için, bunlar bizim değerlendirme kapsam alanımızın dışında kalmaktadır. Nasıl bir yol sorumuz, başlı başına irdelenmesi ve yol kavramının anlam ve önemini ortaya çıkararak üzerinde durulması gereken bir konudur. Yol, bir yöntem metot, usuldür. Belirli bir yönteme sahip olmayan ve kendini tanımlamak için usul ve kaide gözetmeyen davranış ve düşünüşlerin tamamı bir rastlantıya göre hareket ettiğini bilmek zorundadır. Hayatın h...

NEREDE YANLIŞ YAPMADIK?

Hayatımızı doğru anlamanın yolu doğru tespitler yapmaktan geçer. Doğru tespitler yapabilmek için öncelikle kendimizle ilgili bizim tarafımızdan bilindiğini sandığımız ama tamamıyla bilinmeyenler üzerine kurulu yaşam denklemimizi bilinenlerden yola çıkarak çözümlemek zorundayız. Biz hayatımızla ve yaptıklarımızla ilgili bir kritik yapmak istediğimiz zaman öncelikle acaba nerede yanlış yaptık diyerek başlarız işe, oysa soruyu tersinden sorsak daha farklı bir bakış açısına sahip olacağımız muhakkaktır. Nerede yanlış yaptık diyerek başlamak yaptıklarımızdan tatmin olma halidir, âmâ biz nerede yanlış yapmadık demek ise, kendimizle alakalı çok ciddi ve revize edilmesi gereken bir adım atıyoruz demektir. Biz nerede yanlış yapmadık diye düşünmek yeni bir bakış, algı ve yeni bir dünya için kendimizi hazırlıklı kuruluma getirmektir. Hazırlıklı kuruluma gelen insanlar korkusuzca hayatlarında doğru olduğuna ve olmadığına inandığı tüm değer sistemlerinin kritiğini yapmaktan asla tereddüt etme...

Tükenmişlik Sendromu Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Tükenmişlik Sendromu,  Hayat dinamiklerinin anlamsızlaşması, başarısızlık hissi ve enerjideki düşüklük gibi problemler bu rahatsızlığın göstergeleri arasındadır. Küreselleşen dünyada insanlar genellikle fizyolojik sorunlar kadar psikolojik sorunlar da yaşamaya başlamıştır. Stresli hayatın getirmiş olduğu psikolojik sorunlar arasında önemli olarak görülmesi gerekense tükenmişlik sendromudur. Tedavi edilmesine genellikle gerek görülmemektedir ancak ileri boyuta geçmeden önce müdahale edilmesinde yarar vardır. Bu sendromunu genellikle yoğun bir hayata sahip olan kişiler yaşamaktadır. Hastalığın artması halinde bu sorunlar konusundaki şikayetler de artmaya devam etmektedir.  Tükenmişlik sendromu bir günde ortaya çıkmaz   çünkü tipik bir psikolojik rahatsızlıktır. Yavaş bir süreç halinde ilerleyen rahatsızlık şiddetli hal almaya başladığında sorun olarak görülür. Sosyal çevre ile uyum sorunları veya iş kaybetme gibi durumlar baş gösterebilmektedir. Bu sendromu ilk kez...