Ana içeriğe atla

Bilinçaltı Nelerle Dolu

 Biri bana bir gün şöyle bir mesaj attı:

“Hocam biz ailemiz tarafından hiç değer görmedik. Ne yaptığımızı beğendiler ne de aldığımızı.
Zevk alırlardı bizi başkalarının yanında rezil etmekten.
Bir gün bayram harçlıklarım ile anneme küçük bir buket çiçek aldım. Hevesle yanına gittim.
Arkadaşları ile masada oturuyordu. Hatta birkaç arkadaş birlikte aldık.
Hepimiz annemize verdik. Herkes çocuğuna teşekkür etti.
Benim annem ise ‘Salak, bütün paranı buna mı verdin?’ dedi.
O kadar üzülüp mahcup olmuştum ki! ‘Küçük paralarımı verdim, büyük paralar bende.’ dedim.
Sonra annem de üzülüp düzeltmeye çalıştı ama hiçbir anlamı kalmadı.
Ben o günden sonra anneme bir daha hiç hediye almadım ve arkadaşımın annesi keşke benim annem olsaydı diye düşündüm.
Düşünüyorum da bizim bağlarımız böyle ayrıntılarda kopmuş.
Şimdi yavrum bana bir kurumuş dal bile getirse çiçek bahçesi hediye etmiş gibi tepki veriyorum.
Çünkü biliyorum ki çocuk kalbi bir kere kırılınca bir daha biri için bir şeyler yapmaktan hep vazgeçiyor.”
Çocuk kalbinde paranın bir değeri yoktur.
Yani bizim gibi amaç olarak değil, araç olarak kullanır. Özellikle kendini ve başkalarını mutlu etmek için…
Bir çocuk büyük hayallerle bir işe başlar, sizin için bir hediye alır veya resim yapar. Aslında değeri çok küçüktür ama anlamı çok büyüktür.
Siz onların sizler için yaptığı bu masum eylemlere hakaretle, aşağılama duyguları ile tepki verirseniz çocuk vazgeçer.
Sizin için hiçbir şey yapmak istemez.
Zamanla duygularını, hayallerini ve yaratıcılığını köreltirsiniz.
İki gün sonra kuruyacak bir çiçeğe para vermek sizin için gereksizdir ama sizin orada verdiğiniz tepki çocuk ile aranızdaki bağı kuvvetlendirmek için aslında çok önemlidir.
Çocuklarınızın gururunu okşayın. Sevgiyle yaklaşın.
Unutmayın bugün küçük gördüğünüz her şey yarın karşınıza dev sorunlar olarak geri döner.
Değersizlik hissine kapılan çocuğun size geri dönüşü öfke, içine kapanmak ve sizden uzaklaşmak olur.
Değer verin!
Ondan gelen taşa, toprağa, ota çöpe, kağıda, her şeye değer verin!
Yavrunuzun anlam yükleyerek size getirdiği çöpü bile çiçek niyetine alın!
Alın ki, sizin için bir şeyler yapmaktan vazgeçmesin…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜRESEL KÜLTÜR VE” Z” NESLİ

Küresel kültürün, ulusal ve bölgesel kültürleri yuttuğu dönemi yaşamaktayız. Bu gücün etkisini hissettirdiği dönemin bu günler olması, sadece bu dönemle sınırlı bir geçmişinin olduğu anlamına gelmesin…Küresel kültür Modernizmle baskın olmaya başlayan ama dijital çağla zirveye oturmuş bir yapıdır. Küresel kültür, ulusal milli devletler içinde kendisini temsil eden ve kendi genlerini taşıyan yeni kültür biçimleri oluşturmasına rağmen, bu külttürler ne yazık ki, ulusların kendi kültürü gibi sahiplenilmiş ve sindirilmesi de o oranda kolay olmuştur. Dünya son 50 yılda küresel bir köye dönüştü ve bu köyün de eli sopalı bir çobanı ortaya çıktı. Bu çobanın görevi, patronlarının kendisine verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirme üzerine kuruludur. Çoban Küresel emperyalizmi temsilen dünyanın her köşesine giderken kendi meşruiyetini kendisi onaylayarak hareket eder. Başkalarının onun oralarda olmasının meşruiyetini sorgulaması hiç de önemli değildir. Yani küresel emperyalizm tam bir kültü...

Tüketiyorum öyleyse varım

Tüketici tutumları üzerinde manipülasyonlar gerçekleştirmenin en önemli aracı da, yeni gösterge sistemleri ve imajlar yaratma işlevini yerine getiren reklamcılık faaliyetleri olmuştur. Reklamcılık etkinlikleri böylece, bir kitle iletişimi biçimi olarak içinde ideoloji barındırır bir hal almıştır. Söz konusu manipülasyonunu gerçekleştirme açısından reklamcılık etkinliklerinin temelinde yatan duygu, kişinin kendini gerçekleştirmesi noktasında tüketimin gerekliliğine dair yarattığı duygudur. Descartes’in ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ önermesinin tüketime çevrimi o lan ‘Tüketiyorum öyleyse varım’ sözü bu anlamda, tüketim etkinliklerinin reklamcılığa bağlı temelini ifade eden bir cümledir. İfade, tüketim toplumunun bir ferdi olan bireyin varoluş kaynağı olarak gördüğü eylemi gösteren bir çıkarsamadır. Nesnelere sahibiyet temeline dayalı bir yaklaşımı ifade eden bu önerme, ‘insanlar tarafından saygı duyulan, kabul edilen bir birey olmak istiyorsan tüket’ der. Tüketici davranışları konusunda ya...

Senin ayağına paspas yaptığını kimse vitrinine örtü yapmaz

  … Ben çocukken mahallemizde bir çocuk vardı. Adı Sinan. Ailesi hiç ilgilenmez, değer vermezdi. Çocuğun doğru düzgün ne saçını kestirirlerdi ne çocuğa banyo yaptırırlardı ne temiz kıyafet giydirirlerdi. Annesi hep rezil ederdi bizim yanımızda. Çocuğa sürekli lakaplar takardı. Sümüklü Sinan, titrek Sinan, uluk Sinan… Sinan’a sinirlenince yanımızda söverdi, çocuğu döverdi. Çok üzülürdüm Sinan’ın bu hâline. Sinan çok haylaz bir çocuktu. Bütün mahalle tanırdı onu. Kime zarar verse annesi veya babası gelir Sinan’a bağırır, çağırırdı. Hatta vurduklarına bile şahit olurdum. Çünkü Sinan’a ailesi bile değer vermiyordu. O yüzden herkes çok acımasız davranabiliyordu. Çünkü Sinan’ın etiketi şuydu: “AİLESİ İÇİN DEĞERSİZ!” Bir de Can vardı. Annesi Can ile ilgili her şeye çok dikkat ederdi. Can her zaman temiz bir çocuktu. Tırnakları hiç uzun ve kirli olmazdı. Kıyafetleri hep temizdi. Annesi hep onu yanımızda “Yakışıklı oğlum, tatlı oğlum.” diye severdi. Can yaramazlık bile yapsa annesi Can’ı ya...