Yol, önceden belirlenmiş hedefe gitmek için bilinçli tercih edilen ve oluşan kanaatlerin belirlediği istikamette bir tavır almanın adıdır. Rastgele oluşan ve nereye götüreceği belli olmayan giderken diziliriz mutlaka, hele bir hareket edelim diyerek başlanılan eylemler bir yolun tarifi içinde hep ele alınır. Oysa bunlar tamamıyla şartlandırılmış organizmaların belirli uyaranlar karşısındaki otomatik refleksleridir. Bu doğrultuda hareket ederek belirli bir mesafe alınmayan ve sürekli aynı noktaya gelinen eylemlerin başı ve sonu arasında bir ilişki kurulamadığı için, bunlar bizim değerlendirme kapsam alanımızın dışında kalmaktadır.
Nasıl bir yol sorumuz, başlı başına irdelenmesi ve yol kavramının anlam ve önemini ortaya çıkararak üzerinde durulması gereken bir konudur. Yol, bir yöntem metot, usuldür. Belirli bir yönteme sahip olmayan ve kendini tanımlamak için usul ve kaide gözetmeyen davranış ve düşünüşlerin tamamı bir rastlantıya göre hareket ettiğini bilmek zorundadır. Hayatın hangi noktasında, devamlılığı olan bir eylemin rastgele ve kendiliğinden oluğunu görebilirsiniz. Bir çiftçi, tohumunu ekmeden önce bu yıl bu tarlaya hangi ürününün tohumunu ekersem daha verimli, toprak dinlenmiş ve istediğim verimi alabilirim diye bir düşünsel alt yapıyı oluşturduktan sonra ekeceği tohumu ekmeye karar verir ve sonrasında da o tohumun verimli olması için, onun koşullarına göre toprağı imar ederek bir eyleme geçer. İşte bunlar yola çıkmadan önce yolun özelliklerini ve yolda taşınacak değerin ne olduğunu anlayarak yola çıkmaktır. Bu tarz yola çıkmaların arkasında olağandışı bir durum olmadığı sürece başarı ve sonuç kendiliğinden gelir. Çünkü sonuç insan odaklı değildir. Ancak seçim ve nedenleri yerine getirmek tamamıyla insan odaklıdır. Burada dikkat edilmesi gereken kaderimizi kendimiz mi belirliyoruz yoksa bizim dışımızda bize dayatılan bir hayatı mı yaşamak zorunda kalıyoruz bu sorumuzun da rahatlıkla anlaşıldığını görüyoruz. Kader bir ölçü ve realite yasasına uygun davranmaktır. Realite yasası bir istek değil, tamamıyla işin gerçekleşmesi için o işin kurallarının yerine getirilmesi ve kıvama ulaştıktan sonra kendiliğinden bir yavrulama durumunun gerçekleşmesidir. Bunlara dikkat edilerek bir başlangıç yapıldığında ne olur dersiniz, ne olmaz ki diye cevap vereceğim. Evet ne olmaz ki, bir arının bal yapmasını istemek ve arıyı kovana koyarak onun ağzını kapamak onu ölüme terk etmektir. Arının bal yapmasını ve onun da kaliteli olmasını istiyorsak, çiçek çeşitliliğinin bol olduğu ve onlara ulaşmanın koşullarının kolay olduğu, oraya gidip gelebilmek için kendisini ayakta tutacak yiyecek ve enerjisinin olması bir zorunluluktur. Arı kendi yiyeceği yokken sizin yiyeceğiniz balı asla üretemeyecektir. Biz kovanı yaptık arıyı da içine koyduk ne yapalım artık bizim işimiz bitti demek nasıl ki kendimizi avutmak ve realite yasasının dışına çıkmaksa insani yaşamda da durum bununla aynıdır. Yol bir yasaya göre yüründüğü zaman, her ne kadar ayaklarımız aşınsa, yollara terlerimiz aksa da bir aşkınlık felsefesiyle yolun rotasını yakaladığımızda, devamlılık kendiliğinden hayatımıza mührünü basacaktır.
Yol deyip geçmeyeceğiz, hayatımızın tüm kazanımları yürüdüğümüz yolun sağlıklı olup olmamasına göre elde ettiğimiz ve biriktirdiğimiz birikimlerimizden ibarettir. O halde elimizde olanlar yolda topladıklarımız ise, hangi yolda nasıl ve neleri toplamamız gerekir bunları anlamamak ve bunlarla ilgili detaylı bir analizi yapmamak mümkün müdür?
Geçmişle gelecek arasında yapılacak yolculuklarda yol kadar yolcunun kendisi de önemlidir. Yolcu sağlıklı bir donanıma sahip olmak zorundadır. Yolcu, geçmişin mesajını geleceğin neferine taşıyorsa kendisini sürekli zinde tutmalı ve nerelerden nasıl geçtiğini hangi kaynaklardan beslendiğini bilmeli ve emaneti geliştirmeli ama asla farelerin çuvalı delerek kaçak hırsızlıkların yapılmasına müsaade etmemelidir. Farelerin delmesiyle her türlü haşaratın karıştığı bir torbadaki gıda, gelecekteki neferlerin yürek ve beyin sindirim sistemini bozarak ciddi bir hazımsızlığa yol açabilir. Bunu önlemenin yolu yola dikkat edildiği gibi taşınan mesajın da korunmasını gerekli kılmaktadır. İşte bunun içindir ki mesajlar daima fulü kalmaktadır. Mesajların netleşmediği bir yaşamda yolları tanımlamakta da zorluk çekilmektedir. Mesaj taşımayan ve nereden nereye niçin uzandığı net olmayan yollardaki yolcular hep enerjilerini boşa tüketirler ancak bununda farkına bir türlü varamazlar. Bu yorumlamaları yapmamızdaki temel amaç hem kendimizi doğru tanımlamamız hem de gideceğimiz yol hakkında sağlıklı bir birikime sahip olarak harekete geçmektir.
Yol-yolcu ve yolcunun taşıdığı mesaj kadar, yolcunun yolculuğu sırasında beyin ve yürek gelişiminde kullandığı enerji kaynakları da çok önemlidir. Bu denklem iyi kurulduğunda kazasız belasız ve normal seyrinde yorulmadan alınmış mesafeler, bu yolla kazanılan birer hakikat olarak bizleri kuşatacaktır. Bu hakikatler biz istesek te istemesek te sonrakiler tarafından bir değer olarak kendi dönemlerinden alınıp sonrakilere en güzel bırakılacak bir değer olarak algılanacaktır. İşte, tanımı yapılacak ve insanları çağıracağımız yol böyle kalıcı izler bırakacak yollar olmalı ki, hayatta vazgeçilmez olduğu anlaşılsın.
Yolun sahibi asla olamaz, yolların tümü geçmek ve yürümek isteyenlere binekliğini en güzel şekilde yerine getirmek zorundadır. Âmâ bizler, bir binek olarak yolu kendimize tahsis edersek, o yolun kendisi kutsallaşır ve sonrakiler için, sadece o yoldan geçilmeli yanlış bakış açısı ve anlayışı gelişir. Böyle olduğu zaman da o yola herhangi bir yenilik ve katkı sağlamak yolu tahrip etmek olarak algılanacak, bizi taşıyan ve hedefe götüren binek asıl gayesine hizmet etmekten çıkacak tüm insanlığı kendisine kul ve köle yapacaktır. Zaman zaman hayatımızda farkında olmadan böylesi karanlığa açılan kapılar icat etmekte sınır tanımayız. Bu sınır tanımazlığı ortadan kaldırmanın en net yolu, zihinsel düşünüş eksenimizi hak referansı dışında herhangi bir verici istasyonundan istifade etmemek üzere izolasyonu doğru yapmaktan geçer. Bunun adı yani hak ve hakikat vericilerinin sınır tanımaz bir etkileme gücünün kapsam alanına göre kendimizi yeniden konumlandırmaktır.
Hakikat vericilerinin kapsam alanına girmiş olan bir yol da parazit yayınlar, vızıltılar, uğultular, karıncalanmalar pek göze çarpmaz, her şey çok şeffaf ve kristaldir. Bu yolda herkes birbirinin aynası ve nereye baksa kendisini gördüğünü bilerek korkusuzca, ivedilikten uzak, nefes nefese kalmadan gidilecek yerin neresi olduğu ve nereden yola çıkıldığı bilinerek hem yola hem yolculara güven üzere yol alınır.İşte,böyle bir yolda yolculuk yapanlar şunu iyi idrak ederler, kıvılcımı olan bir öz ve bu öze anlam katacak çevre, bu çevrenin genişleyerek yayılması ve kadim bir kültüre dönüşmesi için, bu kıvılcımları kor halinde taşıyacak ve sürekliliğini sağlayacak birbiriyle bağlantılı ve dinamik zincir halkalarına ihtiyaç vardır. Bu zincir halkaları yeni halkalar ve mukavemeti güçlü, enerjisi yenilenen dinamik bir yapıda olmalıdır. Bu sürece girildiği zaman yolun kendisi sorgulama konusu olmaktan çıkar, yolda yapılacak işler ve gidilecek menzile kalan mesafeler için ne kadar enerji gerekliliği ve o enerji ile nerelere kadar gidileceği gündem haline gelir.
Belki de nasıl bir yol deme cüretini gösterecek ve bir kritik yapacak boşluk kalmayacaktır. Bu boşlukların oluşmaması için yolcular kendilerini iyi bir çekaptan geçirmeleri gerekir ki, yolu konuşup ve o yola çıkma basireti oluşsun.
Neden böyle bir soru üzerinde bu kadar durduğumu merak edenler olmuştur mutlaka, onun açıklamasını da kısaca yapayım. Yapacak bir şeyi olmayan, beyin dağarcığı dumura uğrayan, zihni bukağılanmış ama farkında olmayan kuşaklar, nereye gidiyoruz, biz böyle miydik, sonraki kuşaklar aldı başını gidiyor, sorumluluk yok, kendileri çalıp kendileri söylüyor, ciddi bir erozyon var hayatta, aile kalmadı sevgi saygı bitti, gelecek endişelerimiz artı bizden sonrakilere bu mirası bırakırsak yok ederler gibi bir paranoyak ve tedirgin hayatın her gün çoğalarak yayılmasından kaynaklanmaktadır. Bu korkuların nereden ve nasıl kaynaklandığını bilmeden nasıl bir çözüm üretileceği de bilinmeyecektir. İnsan kendini sahip gördüğünde, yanlışlarını ve olumsuzluklarını asla dikkate almaz ve evrenin en doğru ve referans alınması gereken değeri olarak kendisinden başkasını asla kabullenmez. Durum bu olunca, her farklılığı olması gereken veya olabilecek bir gerçeklik olduğunu da kabullenmez dolayısıyla korkularını sürekli anlatarak ve yayarak korkularının son bulacağını sanır. Oysa bu durum tamamıyla patolojik ve kendi içinde ciddi travmaları barındıran geleceğe umut olması imkânsız bir korku virüsünün canlı taşıyıcısı olmanın ötesine gitmemektir.
Yol, yolcu, yoldaki trafik levhaları ve ışıkları yerli yerinde önceden belli bir plan ve program dahilinde yerleşirse, gittiğimiz yolun karanlıklardan geçerken bir rüzgar gibi hiç etkilenmeden devam ettiğine şahit olacağız. Âmâ yolda diziliriz her şey bir anda olacak değil dediğimiz de kendi içimize kapanır ölüm ve yok olma korkusuyla gelecek hesapta karşılaşacağımız faturanın kabarık olacağı endişesi bizlerin huzurunu bozmaya devam edecektir. Huzurumuzun bozulmadan devam etmesini istiyoruz, buna kimsenin hayır diyeceğini sanmıyorum, o zaman gelin yolların ayrılış noktasına yolun sahibi biz olmadığımızı insan fıtratının tüm ayrıntılarına dikkat edilerek bu yola çıkılmıştır yazılı levhayı koyalım ki, hakkın şahidi ve geleceğin saygı duyacağı kadim geleneği taşıyan birer emekçi olarak bizler de bir anlam kazanalım, ne dersiniz?
Erol KEKEÇ/27.01.2020
Yorumlar
Yorum Gönder