Ana içeriğe atla

Toplumsal Eşitsizlikler ve Gençlik Üzerindeki Etkileri



Toplumların sağlam bir temelde ilerleyebilmesi, yalnızca ekonomik göstergelerle değil, aynı zamanda sosyal adaletin sağlanması ve aile yapılarının güçlendirilmesiyle mümkündür. Ancak son yıllarda, özellikle gelir eşitsizliğinin derinleşmesi ve ahlaki değerlerin zayıflaması, genç nesiller üzerinde ciddi etkiler yaratmıştır. Bu etkiler, fakir ailelerin çocuklarında şiddet eğilimlerini artırırken, zengin ailelerin çocuklarında ise haz odaklı, savurgan bir yaşam tarzına yönelimi teşvik etmektedir. Bu yazıda, gözlemlerim ve toplumsal gerçekliklere dayanan analizlerle, bu meselelerin kökenlerini ve çözüm yollarını detaylı bir şekilde ele alacağım.

Fakir Aile Çocukları-Şiddet ve Umutsuzluğun Kıskacında

Fakir ailelerin çocuklarında şiddet eğilimlerinin artmasında, temel sebep olarak ailelerin ekonomik yetersizlikleri ve bu yetersizliklerin çocukların beklentilerini karşılayamaması gösterilebilir. Çocukların temel ihtiyaçlarının ötesinde, sosyal çevrelerinde gördükleri ve ulaşmak istedikleri yaşam standartlarına erişememeleri, büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bu hayal kırıklığı, zamanla anne ve babalarına duyulan öfkeye dönüşebilir.

Bu öfke, yalnızca aile içindeki çatışmaları artırmakla kalmaz, aynı zamanda gençleri dış dünyada arayışa iter. Özellikle, kolay yoldan kazanç sağlayacak yollar sunan suç şebekeleri, bu çocuklar için cazip bir seçenek haline gelir. Suç oranlarının artmasında ve gençlerin potansiyel suç makinesine dönüşmesinde, toplumun bu çocukları anlamaktan ve desteklemekten uzak bir tutum sergilemesi de önemli bir rol oynamaktadır.

Son yirmi yılda bu durumun daha belirgin hale geldiği gözlemlenmiştir. Fakir aile çocukları, toplumun göz önünde olan savurgan zengin kesimlerini izleyerek, kendi ailelerini bu yaşamlara ulaşamamalarının sorumlusu olarak görmeye başlamışlardır. Örneğin, medyada sürekli gösterilen lüks yaşamlar, çocukların beklentilerini gerçek dışı bir şekilde artırmaktadır. Bu süreçte, emeksiz kazanç vaat eden fırsatlara yönelme eğilimi artmakta ve toplumda ahlaki çöküşe yol açmaktadır. Hatta ailede baba otoritesi sıfırlanacak duruma geliyor sanki ailenin dar gelir grupları arasında bulunmasının yegane sebebiymiş gibi algılanmasına neden oluyor.

Zengin Aile Çocukları-Sorumluluklardan Kaçış ve Savurganlık

Zengin ailelerin çocuklarında gözlemlenen temel sorun ise, ailelerinden bağımsız bir yaşam arayışı ve bu yaşamın genellikle haz odaklı olmasıdır. Aileleri tarafından sağlanan maddi refah, çocukların sorumluluk bilincini geliştirmesini engelleyebilir. Bu çocuklar, "her şeye sahip olma" algısıyla yetiştirildiklerinden, toplumsal değerleri göz ardı ederek zevklerin peşinden koşan bireyler haline gelebilir.

Bu yaşam tarzı, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de olumsuz sonuçlar doğurur. Zengin aile çocuklarının savurgan yaşam tarzı, fakir aile çocukları üzerinde büyük bir etki bırakır. Bu etki, gelir eşitsizliği ve toplumsal adaletsizlik hissini derinleştirir. Fakir aile çocukları, bu yaşam tarzını bir hedef olarak görür ve ailelerinin onları bu hedefe ulaştıramayacağını düşündüklerinde, suç eğilimlerine yönelme olasılıkları artar.

Toplumsal Savurganlık ve Liyakatsizlik Sorunu

Toplumun genelinde gözlemlenen savurganlık ve liyakatsizlik, gençler üzerindeki olumsuz etkileri daha da artırmaktadır. Devletin ve kamu kaynaklarının, liyakatsiz bireyler tarafından israf edilmesi, toplumun alt kesimlerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmaktadır. Gençler, "bu ülkenin nimetleri yalnızca belirli bir zümreye hizmet ediyor" düşüncesiyle umutsuzluğa kapılmaktadır.

Son yıllarda, kamu kaynaklarının kötüye kullanımı ve liyakatsizlik, gençlerin gelecekten beklentilerini ciddi şekilde zayıflatmıştır. Örneğin, yetenekli ve çalışkan bireylerin önü açılmadığında, toplumdaki adalet duygusu zedelenir. Bu da gençlerin çaba göstermeyi anlamsız bulmasına ve emeksiz kazanç yollarını aramasına neden olur. Toplumsal adaletsizlik algısı, bireyleri sistemin dışına itmekte ve onları illegal yollara sürüklemektedir.

Çözüm Önerileri-Manevi ve Ahlaki Değerlerin Yeniden İnşası

Bu sorunların çözümü, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde kapsamlı bir yaklaşımla mümkündür. İşte bu bağlamda öneriler:

  1. Eğitim ve Bilinçlendirme:

    • Fakir ve zengin ailelerin çocuklarına, değer temelli bir eğitim verilmelidir. Bu eğitim, sorumluluk bilinci, ahlaki değerler ve toplumsal dayanışmayı ön plana çıkarmalıdır.

    • Medyada yer alan lüks yaşamların cazibesini azaltacak içeriklerin üretilmesi teşvik edilmelidir.

  2. Aile Danışmanlığı ve Destek Programları:

    • Aileler, çocuklarının ihtiyaçlarını ve beklentilerini doğru bir şekilde anlamaları için rehberlik hizmetlerinden faydalandırılmalıdır.

    • Fakir aileler için ekonomik destek programları devreye sokularak, çocukların temel ihtiyaçları karşılanmalıdır.

  3. Gençlere Alternatif Yollar Sunmak:

    • Gençlerin kendilerini geliştirebileceği ve emeksiz kazanç yerine emeğin değerini öğrenebileceği projeler desteklenmelidir. Örneğin, meslek edinme kursları ve genç girişimcilik programları bu konuda etkili olabilir.

  4. Liyakatin Ön Plana Çıkarılması:

    • Devlet kurumlarında liyakat esas alınmalı, torpil ve kayırmacılıkla mücadele edilmelidir.

    • Kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık sağlanmalı ve topluma hesap verebilirlik mekanizmaları güçlendirilmelidir.

  5. Toplumsal Dayanışma ve Manevi Atmosferin Güçlendirilmesi:

    • Aile içinde ve toplum genelinde manevi değerlerin yeniden inşası için çalışmalar yapılmalıdır. Din, ahlak ve toplumsal dayanışmayı teşvik eden etkinlikler düzenlenmelidir.

    • Gençlerin, bireysel hazlar yerine toplumsal faydayı ön plana çıkaracak bir yaşam tarzını benimsemeleri teşvik edilmelidir.

 Geleceğe Umutla Bakmak

Fakir ve zengin ailelerin çocukları arasındaki bu uçurum, yalnızca bireylerin değil, toplumun genelinin sorumluluğundadır. Gençlerin geleceğe umutla bakabilmesi için, toplumun her kesiminde adaletin, eşitliğin ve ahlaki değerlerin yeniden hâkim kılınması gerekmektedir. Savurganlık ve liyakatsizlikle mücadele edilmediği takdirde, toplumsal gerilimlerin artması kaçınılmazdır.

Bugün alınacak tedbirler, yarının gençlerini umutlu, üretken ve topluma faydalı bireyler olarak yetiştirecektir. Aksi takdirde, toplum olarak daha büyük sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, bireysel çabaların yanı sıra, devletin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak bir bilinçle hareket etmesi elzemdir. Ancak bu şekilde, gençlerimize daha aydınlık bir gelecek sunabiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜRESEL KÜLTÜR VE” Z” NESLİ

Küresel kültürün, ulusal ve bölgesel kültürleri yuttuğu dönemi yaşamaktayız. Bu gücün etkisini hissettirdiği dönemin bu günler olması, sadece bu dönemle sınırlı bir geçmişinin olduğu anlamına gelmesin…Küresel kültür Modernizmle baskın olmaya başlayan ama dijital çağla zirveye oturmuş bir yapıdır. Küresel kültür, ulusal milli devletler içinde kendisini temsil eden ve kendi genlerini taşıyan yeni kültür biçimleri oluşturmasına rağmen, bu külttürler ne yazık ki, ulusların kendi kültürü gibi sahiplenilmiş ve sindirilmesi de o oranda kolay olmuştur. Dünya son 50 yılda küresel bir köye dönüştü ve bu köyün de eli sopalı bir çobanı ortaya çıktı. Bu çobanın görevi, patronlarının kendisine verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirme üzerine kuruludur. Çoban Küresel emperyalizmi temsilen dünyanın her köşesine giderken kendi meşruiyetini kendisi onaylayarak hareket eder. Başkalarının onun oralarda olmasının meşruiyetini sorgulaması hiç de önemli değildir. Yani küresel emperyalizm tam bir kültü...

Tüketiyorum öyleyse varım

Tüketici tutumları üzerinde manipülasyonlar gerçekleştirmenin en önemli aracı da, yeni gösterge sistemleri ve imajlar yaratma işlevini yerine getiren reklamcılık faaliyetleri olmuştur. Reklamcılık etkinlikleri böylece, bir kitle iletişimi biçimi olarak içinde ideoloji barındırır bir hal almıştır. Söz konusu manipülasyonunu gerçekleştirme açısından reklamcılık etkinliklerinin temelinde yatan duygu, kişinin kendini gerçekleştirmesi noktasında tüketimin gerekliliğine dair yarattığı duygudur. Descartes’in ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ önermesinin tüketime çevrimi o lan ‘Tüketiyorum öyleyse varım’ sözü bu anlamda, tüketim etkinliklerinin reklamcılığa bağlı temelini ifade eden bir cümledir. İfade, tüketim toplumunun bir ferdi olan bireyin varoluş kaynağı olarak gördüğü eylemi gösteren bir çıkarsamadır. Nesnelere sahibiyet temeline dayalı bir yaklaşımı ifade eden bu önerme, ‘insanlar tarafından saygı duyulan, kabul edilen bir birey olmak istiyorsan tüket’ der. Tüketici davranışları konusunda ya...

Senin ayağına paspas yaptığını kimse vitrinine örtü yapmaz

  … Ben çocukken mahallemizde bir çocuk vardı. Adı Sinan. Ailesi hiç ilgilenmez, değer vermezdi. Çocuğun doğru düzgün ne saçını kestirirlerdi ne çocuğa banyo yaptırırlardı ne temiz kıyafet giydirirlerdi. Annesi hep rezil ederdi bizim yanımızda. Çocuğa sürekli lakaplar takardı. Sümüklü Sinan, titrek Sinan, uluk Sinan… Sinan’a sinirlenince yanımızda söverdi, çocuğu döverdi. Çok üzülürdüm Sinan’ın bu hâline. Sinan çok haylaz bir çocuktu. Bütün mahalle tanırdı onu. Kime zarar verse annesi veya babası gelir Sinan’a bağırır, çağırırdı. Hatta vurduklarına bile şahit olurdum. Çünkü Sinan’a ailesi bile değer vermiyordu. O yüzden herkes çok acımasız davranabiliyordu. Çünkü Sinan’ın etiketi şuydu: “AİLESİ İÇİN DEĞERSİZ!” Bir de Can vardı. Annesi Can ile ilgili her şeye çok dikkat ederdi. Can her zaman temiz bir çocuktu. Tırnakları hiç uzun ve kirli olmazdı. Kıyafetleri hep temizdi. Annesi hep onu yanımızda “Yakışıklı oğlum, tatlı oğlum.” diye severdi. Can yaramazlık bile yapsa annesi Can’ı ya...