Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahlaki Değerlerin İnşası ve Toplumsal Çözülme

  Nesillerin Yetişmesindeki Gerçeklik Ahlaki değerler, bir toplumun temel taşıdır. Bu değerler, bireyin karakterini şekillendirir, toplumun huzur ve düzenini sağlar, insan ilişkilerini belirler ve en nihayetinde yönetim anlayışını biçimlendirir. Ancak bu değerlerin kaynağı ve sürdürülebilirliği büyük bir önem taşır. Ahlaki değerler ailede başlar, eğitimle gelişir, toplumda genişler ve yönetim anlayışıyla kökleşerek nesilden nesile aktarılan adeta genetik bir özellik hâline gelir. Bir toplumun ahlaki durumu, nesillerin yetişmesinde belirleyici bir faktördür. Bu noktada şu soruları sormak gerekir: Ailede alınan ahlaki değerler günümüz toplumunda ne kadar sağlam? Eğitim sistemi bu değerleri koruma ve geliştirme konusunda yeterli mi? Toplum, bireyin ahlaki gelişimine olumlu mu, yoksa olumsuz mu etki ediyor? Yönetim anlayışı, ahlaki değerleri korumak için mi yoksa tahrip etmek için mi kullanılıyor? Tüm bu soruların cevapları, toplumumuzdaki ahlaki çözülmeyi anlamak ve geleceğe dair bir ...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Kabuğu Kırmadan Özüne Varılmaz

Korkaklığın, Çekingenliğin ve Başkaldırmamanın Bedeli “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyenler, cevizin tamamını kabuk zannederler.” İşte bütün mesele bu. Kabuğu kırmak cesaret ister, merak ister, emek ister. Ama çoğu insan o kabuğun dışındaki sertliği görüp vazgeçer. “Zaten içi de dışı gibidir,” der, ön yargılarının esiri olur. Bu söz, sadece bir ceviz için değil, hayatın ta kendisi için söylenmiş. Özellikle de zalim yönetimlerin hüküm sürdüğü toplumlarda… Çünkü orada, insanların çoğu kabuğu görür ve geri çekilir. Peki neden? Çünkü kabuğu kırmak, risk almayı gerektirir. Kabuğu kırdığında içinden ne çıkacağını bilemezsin. Ama işte tam da bu belirsizlik, korkunun tohumlarını eker insanın içine. Bu korku, zamanla çekingenliğe, ardından boyun eğmeye ve en sonunda da köleliğe dönüşür. Evet, yanlış duymadınız: Kölelik. Düşüncelerinin, cesaretinin, iradeni teslim ettiğin bir kölelik… Ve işte o zaman, sadece kabuğu görüp geri çekilenler yüzünden, zalimler güçlenir, mazlumlar ise susar. Korkun...

Geleceği Çalınanlar-Umutsuzluğun Gölgesinde Gençlik

Bu gün ülkemizin gençleri arasında giderek yaygınlaşan umutsuzluk, mutsuzluk ve gelecek kaygısını anlamak için güçlü bir analiz yapmak gerekiyor. Geleceğin çalındığını düşünen bir gençlik, köklerinden koparak başka diyarlarda umut aramaya yöneliyor. Bu yazıda, gençlerin bu ruh haline sürüklenmesinde etkili olan ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi etkenleri geniş kapsamlı bir şekilde ele alarak, durumu daha iyi anlamaya çalışacağız. Gelecek Kaygısının Kökenleri Gelecek kaygısı, ekonomik belirsizliklerle doğrudan bağlantılıdır. İşsizlik oranlarının yüksekliği, mezun olduktan sonra iş bulamama korkusu, bulunan işlerin ise düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları sunması, gençleri umutsuzluğa sürüklüyor. Üniversite mezunlarının bile asgari ücretle çalışmak zorunda kalması, eğitim sistemine olan güveni sarsıyor ve “Okuyorum ama ne için?” sorusunu sorduruyor. Bu durum, sadece ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik olarak da gençleri etkiliyor. Eğitim ve İş Hayatı Arasındaki Kopukluk Eğitim...

Bilişsel Uyanış ve Toplumsal Denge

İnsan bilişsel bir varlıktır ve hayatına yön veren eylemleri belirli bir muhakeme sürecinden geçirerek bilinçli tercihler yapar. Ancak, entelektüel donanımı ve derin bilgi birikimi olmayan bireyler, çoğunlukla şartlı reflekslerle hareket ederler. Günümüz toplumunda insanların karşılaştıkları her uyarana aşırı tepkiler vermesi, gerilim katsayısının yükselmesi ve huzurun giderek azalması, muhakeme yetisinin zayıflamasıyla yakından ilişkilidir. Bireyler, bilişsel süreçlerden yoksun kaldıklarında, tepkilerini fiziksel ve biyolojik uyaranlara dayalı olarak oluştururlar. Bu durum, insanı yalnızca çevresel faktörlere bağımlı, tahmin edilemez tepkiler veren bir nesneye dönüştürür. Oysaki insan, yalnızca biyolojik varlık olmaktan öte, bilişsel ve duygusal fonksiyonlarıyla var olan bir canlıdır. Merhamet, empati, şefkat ve mütevazilik gibi insani değerler ancak derinlemesine bilgi ve bilinçle kazanılabilir. Bu değerlerden yoksunluk, toplumsal huzurun kaybolmasına ve bireyin kendi kimliğinden uza...

Toplumsal Cinnet

Bir toplumun en büyük düşmanı, zamanla kanıksanan adaletsizlik ve insanların içine düştüğü çaresizliktir. Bugün ülkemizde yaşanan toplumsal çöküş, sadece ekonomik kriz ya da politik baskılarla açıklanamaz. Bu, sistemli bir ihmalkârlığın, duyarsızlığın ve halkın bilinçli olarak edilgenleştirilmesinin sonucudur. İnsanlar açlığa, ölüme, hukuksuzluğa alıştıkça, bu bir kader gibi algılanmaya başlar. İşte tam da bu noktada, toplum olarak büyük bir cinnete sürükleniyoruz: Susarak, kabullenerek, umudu tüketerek... 1. Toplumsal Cinneti Anlamak Toplumsal cinnet, yalnızca bireysel öfke patlamalarıyla sınırlı değildir. Bir halkın bilinçli bir şekilde fakirliğe, eğitimsizliğe, hukuksuzluğa ve umutsuzluğa mahkûm edilmesi de bir cinnet biçimidir. Bu, doğrudan silahla değil ama ekonomik, siyasi ve sosyal baskılarla yapılır. Peki, bu cinnetin ayak sesleri nelerdir? Ekonomik Kıyamet-Açlık ve Yoksulluk Bugün pazarda en temel gıdaları bile alamayan insanların yaşadığı çaresizlik, sadece ekonomik bir kriz ...

Batık Maliyet Yenilgisi ve Günümüz Evlilikleri

1. Batık Maliyet Yanılgısı Nedir? Psikolojide batık maliyet yanılgısı (sunk cost fallacy), insanların geçmişte yaptıkları yatırımları boşa çıkarmamak için kötü bir kararın içinde kalmaya devam etmelerini açıklayan bilişsel bir hata olarak tanımlanır. Bir şeye zaman, emek veya para yatırıldıysa, mantıksal olarak o yatırımın gelecekteki getirisine bakarak karar vermek gerekir. Ancak birçok insan, sırf geçmişte yaptığı fedakârlıklar boşa gitmesin diye kötü bir seçimi sürdürmeye çalışır. Bu yanılgı, iş hayatından yatırımlara, eğitim tercihlerinden sosyal ilişkilere kadar pek çok alanda gözlemlenebilir. Ancak en yıkıcı etkilerini evliliklerde ve romantik ilişkilerde görmek mümkündür. Günümüz evliliklerinde çiftlerin büyük bir bölümü, mutsuz olmalarına rağmen sadece geçmişte harcadıkları zaman, para ve emek boşa gitmesin diye ilişkiye devam eder. Bu durum, hem bireylerin ruhsal sağlığını bozar hem de toplumsal düzeyde büyük sorunlara yol açar. 2. Günümüz Evliliklerinde Batık Maliyet Yanılgıs...