Ana içeriğe atla

Aile Edep ve Sınır

 

"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Tahrîm Suresi/1)

Ayetin Kalbindeki Mesaj

Bu ayet, ilk bakışta bir aile içi mesele gibi görünse de, aslında çok daha derin bir mesaj taşır. Ayetin muhatabı, şüphesiz ki insanlık tarihinin en şerefli kişisi olan Hz. Muhammed (sav)'dir. Ancak Kur’an’da Peygamber’e hitap edilen her ayet, onun şahsında tüm ümmeti eğiten bir ders niteliğindedir. Bu ayet, bir aile hayatı hatırlatması olduğu kadar, aynı zamanda "sınır" bilincinin, "rıza" arayışının ve "Allah’ın helâl kıldığını haram saymanın" nelere mal olabileceğini anlatan bir uyarıdır.

Bugün, toplumun çekirdeği olan aile kurumu çöküşün eşiğindedir. Zinaya alkış tutan, çok eşliliği sapkınlıkla karıştıran, sadakati bireysel zevke indirgeyen bir anlayış kuşattı hayatı. İşte tam da bu ayet, günümüz insanına aile, edep, sorumluluk ve sınır bilinciyle nasıl yaşanması gerektiğini öğretmektedir.

Ayetin Arka Planı, Bir Peygamber, Bir Aile, Bir İmtihan

Hadis ve siyer kaynaklarında anlatıldığına göre Hz. Peygamber, hanımlarından birinin yanında bal şerbeti içmişti. Diğer eşleri de kıskançlıkla bu durumu değerlendirmiş, Peygamber’in hoşuna gitmeyecek şekilde koku sürdüklerini söyleyerek “Senin ağzında şu koku var” demişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz (sav), eşlerinin gönlünü hoş tutmak adına “Bundan sonra bu bal şerbetinden içmeyeceğim” demiştir.

İşte bu olay üzerine bu ayet nazil oldu. Allah (cc), Peygamber’i uyarıyor: “Allah’ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin rızasını arayarak nasıl kendine haram edersin?”

Bu noktada şu soru belirir: Bir insanın eşini memnun etmek istemesi günah mı? Elbette hayır. Ama bu rıza arayışı, Allah’ın koyduğu sınırların önüne geçtiği anda “sınır ihlali” olur. Peygamber bile bu konuda uyarılmıştır.

Çok Eşlilik, Saptırılmış Gerçeklik ve İslam’ın Dengesi

Çok eşlilik meselesi, özellikle günümüzde çarpıtılarak ya ahlaki çöküşlerin bahanesi ya da dini değerlerin istismarı olarak kullanılmaktadır. Oysa Kur’an’da çok açık bir denge gözetilmiştir:

"Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, sizin için helal olan diğer kadınlardan iki, üç ve dört olmak üzere nikahlayın. Eğer adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir taneyle yetinin..."(Nisa Suresi/3)

Burada esas olan, “adaletle davranma” şartıdır. Adalet; maddi, manevi, psikolojik ve sosyal açıdan tüm eşlere eşit davranmayı kapsar. Ancak birçok kişi bu ayeti yalnız “iki, üç, dört” kısmında bırakıp “eğer adaleti sağlayamayacaksanız, bir taneyle yetinin” kısmını unutmaktadır. Kur’an çok eşliliği bir mecburiyet ya da ideal olarak değil, bir çözüm ve istisna olarak sunmuştur.

Modern Dünyada Aile, Zinaya Övgü, Nikaha Alay

Bugün toplumda evlilik kurumu gözden düşürülmüş, nikahı küçümseyen bir anlayış yerleşmiştir. “Birine bağlanmak eski kafalılık” sayılıyor. Sadakat, sevgi, vefa gibi kavramlar, "bağımlılık" olarak görülüyor. Öte yandan “açık ilişki”, “birlikte yaşamak”, “flört özgürlüğü” gibi mefhumlar normalleştiriliyor.

Kadınların da erkeklerin de zihinleri medya ve sistem eliyle “anlık haz” merkezli bir hayatı yücelten yoz bir ideolojiyle yoğruluyor. Sadece cinsel ihtiyaç değil, duygusal açlık, değer görme arzusu, anlam arayışı da bu dejenerasyonun içine çekiliyor. İşte böyle bir dünyada Kur’an, insanı sınırla, aileyle, ahlakla koruyor.

Ailede Rıza Aramak, Nerede Durmalı?

Eş rızasını aramak, İslam’da büyük bir fazilettir. Peygamberimiz (sav), “En hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır” demiştir. Bir erkek eşinin gönlünü hoş tutmak için çabalamalıdır. Ama bu rıza arayışı şu sınırları asla aşmamalı:

  1. Allah’ın helalini haram kılmak.

  2. Hakkı örtmek veya eğip bükmek.

  3. Zulüm veya haksızlık yapmak.

  4. Adaleti zedelemek.

Peygamber bile sadece eşleri memnun olacak diye Allah’ın helal kıldığını kendine haram kılmaya kalkınca uyarıldıysa, bizim daha hassas davranmamız gerekir. Eşini memnun edeceğim diye yalan söyleyen, haram işleyen, israf eden, başkalarının hakkına giren, ibadetini terk eden nice insan var. İşte bu, “rıza” değil, “rıza kılıfıyla şirktir.

Günümüz Ahlaki Dağınıklığında Çok Eşlilik, Kurtuluş mu Bahane mi?

Bugün bazı erkekler, çok eşliliği kendi ahlaki zaaflarına kılıf yapmak için kullanıyor. “Madem İslam izin veriyor” diyerek sorumsuz ilişkiler yaşıyorlar. Oysa İslam’ın izni; merhameti, adaleti, sadakati, himayeyi esas alır.

Şu sorular sorulmalı:

  • İkinci eşi almadan önce ilk eşin gönlü alındı mı?

  • Maddi ve manevi ihtiyaçlar adilce karşılanıyor mu?

  • Evlilik sadece cinsellik temelli mi yoksa ilahi sorumluluk mu?

  • Çocukların ve toplumun geleceği düşünülüyor mu?

Çok eşlilik, bir adalet testidir. Geçici arzuların değil, kalıcı sorumlulukların alanıdır. Her erkek bu yükü kaldıramaz. Bu yüzden Kur’an, “Bir taneyle yetinin” diyerek adaletin zedeleneceği noktada sınırlama getirmiştir.

Kadın Rızası, Zorlama mı İkna mı?

Çok eşlilikte kadınların rızası konusu da önemlidir. Eşlerden biri psikolojik olarak parçalanıyor, aşağılanmış hissediyorsa, bu evlilik bir zulme dönüşebilir. Bazı kadınlar “imanı” gereği kabul ediyor ama içten içe kırılıyor, tükeniyor. Bu rıza değil, teslimiyettir.

Gerçek rıza, ikna edilmiş, içi ferahlamış, kalbi huzur bulmuş bir rızadır. Peygamberimizin hayatında da hanımlarının hassasiyetlerini gözettiği, kimsenin kalbini kırmamaya özen gösterdiği çokça örnek vardır.

VIII. Ailede Liderlik ve Merhamet Dengesi

Bir ailede erkek, Kur’an’a göre “kavvam”dır. Yani koruyan, yöneten, sorumluluğu yüklenen kişidir. Ama bu liderlik; baskı değil şefkat, tahakküm değil tevazu, dayatma değil diyalogla olmalıdır.

Hz. Peygamber (sav) eşlerine asla sert davranmamış, onlarla istişare etmiş, onların gönlünü öncelemiş, ama Allah’ın hükümlerinden de asla taviz vermemiştir. Ayet, bu yönüyle aile içinde “dengenin nasıl kurulacağını öğretir.

Helali Haram Kılma, Ahlakı Zedeleme

Bugün aileler ya boşanmayla, ya sadakatsizlikle, ya da ahlaki çözülmeyle parçalanıyor. Erkek de kadın da artık Allah’a değil, nefse göre yaşıyor. Evlilik, anlamını yitirmiş, nikah değil “birlikte kaç gece kalalım” diye konuşuluyor.

İşte Tahrîm Suresi 1. Ayet, her mümin için bir işaret fişeğidir. Hayatımızda şu soruları tekrar tekrar sormak zorundayız:

  • Allah’ın helalini kendime haram kılacak kadar eşimin/gönlünün rızasını mı arıyorum?

  • Rızayı Allah’ın mı yoksa insanın mı önüne koyuyorum?

  • Çok eşlilikte nefsimi mi yoksa adaleti mi merkeze alıyorum?

  • Ailemde sınırları kim koyuyor, Moda mı, medya mı, Allah mı?

Aileyi Korumanın Tek Yolu

Aile, helal sınırlar içinde sevginin, sadakatin ve sorumluluğun inşa edildiği yerdir. Çok eşlilik de tek eşlilik de bu sınırlar içinde değerlidir. Ama Allah’ın çizdiği sınırı çiğneyerek aile kurmaya kalkarsan, sonunda sadece yıkım bulursun.

Bu yüzden “eşinin rızasını aramak” güzeldir. Ama Allah’ın razı olmayacağı bir yolda, o rıza da seni kurtarmaz. Peygamber bile uyarıldıysa, sen de uyan!

Erol Kekeç/10.07.2025/Sancaktepe/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...