İnsan dediğin varlık, çoğu zaman kendi zekâsına en çok hayran olandır. Ama ironiktir, en çok kendi zekâsına güvenen, genelde en kolay kandırılır. Çünkü övgüyle başlar oyun; sonra o övgü, insanın aklının etrafına görünmez bir zincir örer. Ve o zincir, “ben bilirim” duygusunun içinden geçerek kişiyi teslim alır. İşte tilkilik burada başlar: zekâyı değil, zekâ vehmini kullanmak. Zihinsel Yağlama-Övgüyle Uyuşturulan Akıl İnsan, akılla değil, onayla yaşar çoğu zaman. Kendini değerli hissetmek için dışsal bir kaynağa ihtiyaç duyar. Birisi onu över, “senin gibi düşünen az” der, “sen akıllısın” der, ve o an içsel savunma sistemi devreden çıkar. Bu an, manipülasyonun altın vaktidir. Zihin, övgüyle dopamin salgılar; dopamin, akıl yürütmeyi baskılar. Kişi artık eleştirel değil, duygusal bir dinleyiciye dönüşür. Tıpkı yavaşça ısıtılan suyun içindeki kurbağa gibi — önce sıcaklığı fark etmez, sonra zaten çıkamaz. Tilkilik budur, seni öyle bir över ki, o övgüyle birlikte kendi iraden...
1. Ayıp Olur Mantığının Görünmez Zincirleri İnsanın hayatı boyunca sırtına yüklediği en ağır zincirlerden biri, “ayıp olur” diye başlayan düşüncelerdir. Bu zincirler, demirden değil görünmez ipliklerden örülüdür. Ama o iplikler, zamanla insanın kalbini, aklını ve iradesini öylesine sıkıca sarar ki, kişi kendisini köleleşmiş halde bulur. “Komşu kırılır, ayıp olur.” “Arkadaş gücenir, ayıp olur.” “Yakınım darılır, ayıp olur.” “Toplum ne der, ayıp olur.” Bu dört kelimelik cümleler, aslında insanı kendi hakikatinden uzaklaştıran büyülü sözler gibidir. İçinde merhamet, anlayış ve incelik varmış gibi görünür. Ama gerçekte, insanı kendisi olmaktan çıkarıp başkalarının menfaatine hizmet eden bir piyon haline getirir. Ayıp olur mantığı, başlangıçta “erdem” gibi durur. Sanki kırmamak, üzmemek, incitmemek adına ahlaki bir tercihtir. Fakat yıllar geçtikçe, bu mantığın insanı ne kadar hırpaladığını fark ederiz. Çünkü her “ayıp olur” dediğimizde, kendi gerçeğimizden bir parça daha çalarız. ...