Ana içeriğe atla

Ayıp Olur Diyerek Çürüyen Ruhlar

 


1. Ayıp Olur Mantığının Görünmez Zincirleri

İnsanın hayatı boyunca sırtına yüklediği en ağır zincirlerden biri, “ayıp olur” diye başlayan düşüncelerdir. Bu zincirler, demirden değil görünmez ipliklerden örülüdür. Ama o iplikler, zamanla insanın kalbini, aklını ve iradesini öylesine sıkıca sarar ki, kişi kendisini köleleşmiş halde bulur.

“Komşu kırılır, ayıp olur.”
“Arkadaş gücenir, ayıp olur.”
“Yakınım darılır, ayıp olur.”
“Toplum ne der, ayıp olur.”

Bu dört kelimelik cümleler, aslında insanı kendi hakikatinden uzaklaştıran büyülü sözler gibidir. İçinde merhamet, anlayış ve incelik varmış gibi görünür. Ama gerçekte, insanı kendisi olmaktan çıkarıp başkalarının menfaatine hizmet eden bir piyon haline getirir.

Ayıp olur mantığı, başlangıçta “erdem” gibi durur. Sanki kırmamak, üzmemek, incitmemek adına ahlaki bir tercihtir. Fakat yıllar geçtikçe, bu mantığın insanı ne kadar hırpaladığını fark ederiz. Çünkü her “ayıp olur” dediğimizde, kendi gerçeğimizden bir parça daha çalarız. İradeyi terk eder, kişiliğimizi ezer, kendi benliğimizi başkalarının ayakları altına sereriz.

İşte burada devreye “dost kılıklı parazitler” girer. Onlar, ayıp olur mantığını en iyi kullananlardır. Çünkü bilirler ki, sizin “ayıp olur” diye sustuğunuz yerde, onlar istediklerini yapabileceklerdir. Siz rahatsız olsanız da ses çıkarmazsınız. Sizi sömürür, incitir, kendi çıkarları için kullanır ama siz hep “aman ayıp olur” diyerek göz yumarsınız.

Oysa insan, hakikate kulak verdiğinde görür ki: “Ayıp olur” diye yaşamak, aslında kendi ömrünü başkalarının menfaatine ipotek etmektir. Bu da yavaş yavaş bir çürümenin başlangıcıdır. Ruhun içten içe kararması, kalbin huzursuzluğa gömülmesi ve benliğin çatışmaya sürüklenmesi buradan doğar.

Ayıp olur zinciri, dışarıdan bakıldığında zarif bir bağ gibi görünse de, gerçekte insanın ruhunu boğan bir kementtir. Bunu koparamayanlar, bir ömür boyu başkalarının gölgesinde yaşar.

Ama koparabilenler… İşte onlar kendi çığırını açar. Ve bu çığır, insanın yeniden insan olmasının yoludur.

2. Dost Kılıklı Parazitler, Gülüşlerin Ardındaki Zehir

İnsan hayatında en çok yanıldığı noktalardan biri, gülüşlerin samimiyetine, yakınlığın dostluğa, selamların vefaya delil olduğunu sanmaktır. Oysa çoğu zaman bu maskelerin ardında bambaşka yüzler, bambaşka niyetler gizlenir.

Parazitlerin en kurnaz olanı, asla düşman gibi görünmez. Onlar, gülümser, size güzel sözler söyler, yanınızda olduğunu hissettirir. Ama aslında kanınızı emmek için sabırsızlanan bir sivrisinek gibidirler. Siz dost sandığınızda, onlar çoktan menfaatlerinin hesabını yapmaya başlamışlardır.

Bir düşünün:

  • Yanınıza gelir, derdinizi dinler. Siz “beni anlıyor” zannedersiniz. Oysa o, sizin zaafınızı öğrenmiştir. Yarın kendi çıkarı için o zaafınızı kullanacaktır.

  • Siz onun işini çözmek için çabalarsınız. “Arkadaşım zor durumda, yardım edeyim” dersiniz. O ise içinden “nasıl olsa yapar, bana bir maliyeti yok” diye geçirir.

  • Siz sırrınızı paylaşırsınız. O ise aynı sırrı, kendi menfaatine lazım olduğunda bir masada açığa dökmekten çekinmez.

Parazitler çoğunlukla yalnız değildir; birbirlerini tanır, bulur ve bir ağ gibi çevrenizi sararlar. Onlara karşı “ayıp olur” diye sesinizi çıkarmadıkça, bu ağ daha da sıkılaşır. Bir gün bakarsınız ki, nefes alacak alanınız kalmamış.

Günlük hayattan birkaç örnek düşünelim:

  • İş ortamında: Size dost gibi yaklaşan bir çalışma arkadaşınız, aslında sizin fikirlerinizi çalıp kendi başarısı gibi sunabilir. Siz “aman aramız bozulmasın, ayıp olur” diyerek sustuğunuzda, o terfi ederken siz yerinizde sayarsınız.

  • Aile çevresinde: “Akrabayız” diyerek sürekli sizden maddi veya manevi destek isteyen ama hiçbir zaman yanınızda olmayan kişiler… Onlara hayır demek “ayıp olur” diye sustuğunuzda, aslında kendi huzurunuzdan, hatta çocuklarınızın hakkından verirsiniz.

  • Arkadaşlıklarda: Sadece eğlenmek için sizi hatırlayan, zor zamanda yok olan kişiler… Siz, onların gidişine ses çıkarmadığınızda, kendi kalbinizin boşluklarını kabullenmiş olursunuz.

Bu insanlar, dostluk kavramını kirletir. Çünkü dostluğu bir değer olarak değil, bir araç olarak görürler. Dostluk onlar için menfaatin başka bir adıdır. Onlar için siz, bir sırtlanın avladığı ceylandan farksızsınız. Onlar, ceylanın yanına sevecen bir tilki gibi yaklaşır ama aslında içten içe, kanınızı emmek için uygun anı beklerler.

Ve asıl tehlike şudur: Bu parazitler, sizi yavaş yavaş kendilerine bağımlı hale getirir. Bir gün cesaretinizi toplayıp uzaklaşmak isteseniz bile, “ama yıllardır yanımda, ayıp olur” düşüncesi sizi durdurur. Onlar, sizin vicdanınızı istismar eder.

Oysa hakikate kulak veren kişi şunu fark eder: Gerçek dost, sizin için fedakârlık eden, menfaat beklemeyen, arkanızdan konuşmayan kişidir. Gerisi, yalnızca gülüşlerin ardına saklanmış zehirli dillerden ibarettir.

İnsan, bu gerçeği ne kadar erken anlarsa, ömründeki kayıpları da o kadar az olur. Çünkü dost kılıklı parazitlerin cirit attığı bir hayatta, insanın hem ruhu hem de bedeni çürür.

3. İçsel Çatışma ve Çürümenin Anatomisi

Dost kılıklı parazitlerle yaşamanın en ağır bedeli, insanın iç dünyasında başlar. Dışarıdan bakıldığında hâlâ gülüyor, sohbet ediyor, işine gidip geliyor olabilirsiniz. Ama içinizde görünmez bir çatışma vardır: “Biliyorum bana zarar veriyorlar, ama söyleyemiyorum. Fark ediyorum beni kullanıyorlar, ama kopamıyorum. Her gün biraz daha tükeniyorum, ama bir türlü sesimi çıkaramıyorum.”

Bu çatışma, ruhu kemiren gizli bir kurt gibidir. İlk başta fark edilmez. “İdare ederim”, “biraz sabrederim”, “belki değişirler” diye düşünülür. Fakat zamanla, içten içe açılan gedikler büyür. İşte bu, insanın iç erozyonudur.

1. Sessiz Öfke

Sürekli susmak zorunda kalmak, öfkeyi içe gömer. Siz dile getirmediğiniz her kırgınlıkta, içinizde küçük bir volkan daha kabarır. Ama patlayamaz. Patlayamadığı için de, ruhunuzun derinliklerine kök salmış bir asit gibi sizi yakmaya başlar.

2. Sahte Gülüşler

Parazitlerle aynı masada oturup gülmek zorunda kalırsınız. Oysa kalbinizde onların gülüşlerinin arkasındaki zehri bilirsiniz. Bu durumda attığınız her kahkaha, aslında kendi hakikatinize attığınız bir tokattır. Zamanla kendi gülüşünüze bile güvenemez hale gelirsiniz.

3. Kimlik Erozyonu

Sürekli “ayıp olur” diyerek kendi fikirlerini bastıran insan, bir süre sonra kim olduğunu unutmaya başlar. Kararlarını kendisi vermez; başkalarının tepkilerine göre yön belirler. Bu da insanın en büyük kaybıdır: kendi kimliği.
Bir insan kendi kimliğini kaybettiğinde, artık onun hayatı başkasının senaryosudur.

4. Stresin Bedensel Yansımaları

Ruhun içindeki çatışma sadece psikolojiyi değil, bedeni de tüketir. Uykusuzluk, baş ağrıları, mide sorunları, sürekli yorgunluk… Bunlar, parazitlerle yaşamanın bedensel faturalarıdır. Çünkü iç huzurunu kaybeden bir beden, hiçbir şekilde sağlıklı kalamaz.

5. Depresif Kapanış

Zamanla kişi, içine kapanır. “Zaten kimse anlamıyor” der. “Ne söylesem boş” diye düşünür. Umudunu kaybeder. Bu, insanın kendine açtığı en büyük yara olur. Çünkü parazitler sadece etrafını değil, artık ruhunun merkezini de işgal etmiştir.

Günümüzden örneklerle bunu somutlaştıralım:

  • Bir iş yerinde: Yıllarca emeğini çalan yöneticisine “ayıp olur” diyerek ses çıkarmayan bir çalışan düşünün. Sonunda emekliliğe gelince geriye ne kalır? Yorgun bir beden, pişman bir ruh ve kaybolmuş yıllar.

  • Bir evlilikte: Sadece “çocuklar üzülmesin, aile ne der, ayıp olur” diyerek sürekli kendini ezen bir eş düşünün. Yıllar sonra içi kırgınlıklarla dolmuş, kendine yabancılaşmış, mutsuz bir insan…

  • Bir dostlukta: Hep sizin cebinizden çıkan, ama hiçbir zaman size destek olmayan bir arkadaş grubuna ses çıkarmayan biri düşünün. Bir gün parasız kalınca o dostların hiçbiri ortada görünmez.

Bütün bu örneklerde ortak nokta şudur: Kendi hakikatini susturmak, insanı içten içe çürüten bir virüstür.

Ve o virüsle yaşayanlar, farkında olmadan her gün biraz daha “patlamaya hazır bir bomba ”ya dönüşür. İşte bu patlama bazen öfke nöbeti olur, bazen ruhsal çöküş, bazen de hayata küskünlük.

4. Hakikate Kulak Vermek, Çığır Açan İrade

İnsanın hayatındaki en büyük dönüm noktası, dışarıdaki seslerden sıyrılıp kendi içindeki hakikatin fısıldadıklarını işitebilmesidir. Çünkü hakikat, asla bağırmaz; o, kalbin en sessiz köşesinde saklı duran bir çığlıktır. Ama bu çığlığı duymak için insanın önce “ayıp olur” mantığının gürültüsünden kurtulması gerekir.

Hakikate kulak veren insan, şunu görür:
Dost kılıklı parazitler onun ömründen yıllar çalmıştır.
Onların menfaatleri uğruna katlandığı sabırlar, aslında kendine yaptığı ihanettir.
Onların hatırına sustuğu her gerçek, kendi benliğinden kopardığı bir parçadır.

Ve işte tam burada bir karar anı gelir. Bu karar, insanı sıradan bir sürüklenişten çıkarır, kendi yolunu açan bir özneye dönüştürür.

Hakikat, Cesaret İster

Bir insan, dost kılıklı parazitleri hayatından uzaklaştırmaya karar verdiğinde, ilk hissettiği şey korkudur. Çünkü alışkanlıklar, bağımlılık gibidir. Bir sigarayı bırakmak kadar zordur, yıllardır hayatınıza musallat olmuş insanları terk etmek.
“Ama yalnız kalırsam?”
“Ama herkes bana sırt çevirirse?”
“Ama onlar bana darılırsa?”

İşte burada hakikat devreye girer: Gerçek dost, terk etmez. Gerçek dost, darılmaz. Gerçek dost, menfaat için gelmez, menfaat için de gitmez. Eğer bir gülüş, bir selam, bir yakınlık, siz hayır dediğinizde solup gidiyorsa, o zaten dost değil, bir parazittir.

Hakikatin İlk Meyvesi, Huzur

Parazitleri hayatından çıkaran insan, ilk başta yalnız kalır. Fakat o yalnızlık, çürümüş kalabalıklardan bin kat daha kıymetlidir. Çünkü o yalnızlıkta huzur vardır. Bir sabah uyandığında, kimsenin sömürmediğini, kimsenin duygularını manipüle etmediğini fark eden insan, ilk defa derin bir nefes alır. İşte o nefes, gerçek özgürlüğün başlangıcıdır.

Hakikatin İkinci Meyvesi, Kimlik

Ayıp olur zincirlerini kırdığınızda, kim olduğunuzu yeniden hatırlarsınız. Kendi kararlarınızı kendiniz alır, kendi yolunuzu kendiniz belirlersiniz. Bu, bir insanın yeniden doğuşu gibidir. Çünkü parazitlerle yaşarken aslında onların gölgesinde yaşamıştınız; şimdi kendi ışığınızla yürümeye başlarsınız.

Hakikatin Üçüncü Meyvesi, Güç

Gerçek dostluklar, hakikate dayalı ilişkiler kurmaya başladığınızda gelir. Çünkü artık kimseye yaranmak zorunda değilsiniz. Sizi olduğunuz gibi kabul edenler yanınızda kalır, menfaat için gelenler bir bir uzaklaşır. Bu da size gerçek gücü verir: yalnız kalma pahasına hakikati savunma gücü.

Bir örnek düşünelim:
Bir çalışan, yıllarca iş yerinde başkalarının işini üstlenmiş, onların yükünü taşımış. “Ayıp olur” diyerek ses çıkarmamış. Bir gün karar vermiş: “Benim görevim bu kadar, başkasının yükünü taşımayacağım.” İlk gün herkes şaşırmış, bazıları ona kızmış, bazıları sırt çevirmiş. Ama zamanla, o çalışanın işine gösterdiği saygı, kendi sınırlarını koruyuşu, çevresinde gerçek saygı uyandırmaya başlamış. Çünkü hakikat, eninde sonunda kendini gösterir.

Hakikate kulak vermek, işte böylesi bir çığır açmaktır. İnsan, kendi hayatının başrolünü yeniden ele geçirir. Parazitlerin yazdığı senaryoyu yırtar, kendi kitabını yazmaya başlar.

5. Günümüzden Örnekler, Menfaatin Maskeli Dostlukları

Dost kılıklı parazitlerin en büyük hüneri, çağın ruhuna uyum sağlamalarıdır. Onlar, dün başka kılıkla dolaşıyorlardı; bugün başka kılığa bürünüyorlar. Devir değiştikçe, maskeleri de değişiyor. Ama özleri hep aynı: Menfaat.

Bugün çevremize baktığımızda, bu parazitleri kolayca fark edebiliriz. İşte günümüzden birkaç sahne:

1. Sosyal Medya Dostları

Bir paylaşım yaptığınızda hemen altına “Canımsın, iyi ki varsın!” yazanlar vardır. Ama siz zor bir gün geçirdiğinizde yanınızda göremezsiniz. Onlar, fotoğrafınızdaki gülüşten faydalanır; kendi imajlarını süslemek için sizi kullanırlar. Çünkü onlar için dostluk, “story atmalık” bir görüntüden ibarettir.

Düşünün, hastane köşesinde yalnız kaldığınızda bir tek mesaj bile atmazlar. Ama doğum gününüzde koca bir paragraf yazıp sizi etiketlerler. Gerçekten dostluk mu bu? Yoksa sadece kendi sosyal imajlarının süsü müsünüz?

2. İş Yerindeki Menfaat Çemberi

İş yerinde yanınızda oturan, her gün kahve içtiğiniz, dertleştiğiniz arkadaş… Siz işe yetişmek için sabahlara kadar uğraşırken, ertesi gün o sizin raporunuzu alıp müdürün önüne koyar ve başarı onunmuş gibi sunar. Siz “ayıp olur” diye ses çıkarmazsınız. Ama farkında olmadan yıllarınız, onun yükselmesine merdiven olmuştur.

Yine aynı iş yerinde, bir hata yaptığınızda arkanızda kimseyi bulamazsınız. Oysa başarıya giden yolda herkes yanınızda gibi görünüyordu. Parazitler, hatayı taşımakta asla ortak olmazlar; sadece faydayı paylaşırlar.

3. Aile İçindeki Sömürü

“Biz akrabayız, birbirimize sahip çıkmalıyız” diyerek sürekli sizden bir şey isteyen ama asla size destek olmayan yakınlar… Sizden borç isterler, ama geri ödemezler. Sizden fedakârlık beklerler, ama siz ihtiyaç duyduğunuzda “işlerim yoğun” diyerek sıyrılırlar.
Ve siz, “ayıp olur, akrabalık bozulmasın” diye ses çıkarmazsınız. Fakat bu sırada kendi evladınızdan, kendi geleceğinizden çalarsınız.

4. Arkadaş Grubu Tuzakları

Bazı arkadaş grupları vardır, yalnızca eğlence için yanınızdadır. İyi gün dostudurlar. Paran, zamanın, gücün varken ararlar. Bir gün işler sarpa sarar, bir sıkıntıya düşersin; hepsi buhar olur. O gün anlarsınız ki, yıllarca “arkadaşım” dediğiniz insanlar aslında sadece kendi boşluklarını doldurmak için yanınızdaymış.

5. Dini Görünümlü Parazitler

Bu çağın en sinsi parazitlerinden biri de budur. İnsanın inanç duygularını kullanarak, onu kendi çıkarlarına yönlendirenler. Dışarıdan bakıldığında çok dindar, çok yardımsever görünürler. Ama sizden istedikleri hep kendi çıkarlarını büyütmek içindir.
“Allah rızası için” diye başlayıp kendi menfaatleri için bitirirler. Oysa Allah için yapılan bir işin içinde hesap, çıkar, menfaat olmaz. Bu parazitler, insanın hem inancını hem güvenini çalar.

6. Siyaset ve Çıkar İlişkileri

Bugün toplumun en geniş parazit ağı, siyaset sahnesinde kuruludur. İnsanların “millet için” diye seçtikleri kişiler, aslında kendi menfaat ağlarını kurmak için oradadır. Onlar da dost gibi görünür: “Biz halkımızın yanındayız, sizin dostunuzuz.” derler. Ama halkın cebinden kendi imparatorluklarını kurarlar. Ve halk, “ayıp olur, kaderimiz bu” diye susar.

Bütün bu örneklerde ortak nokta şudur: Parazitler, maskeyle gelirler. Gülüş, yakınlık, dostluk, akrabalık, din, siyaset… Hepsi onların maskesi olabilir. Ve siz “ayıp olur” zincirini kıramadıkça, o maskelerin altındaki yüzü göremezsiniz.

Oysa hakikate kulak veren insan, şunu bilir: Dostluk sınanır, menfaatle değil; zor zamanla. Kim zor zamanda yanınızdaysa, işte o dosttur. Diğerleri yalnızca parazitlerin farklı suretleridir.

6. Hayat Rehberi, İnsan Gibi İnsan Olmak İçin Yol Haritası

Parazitlerden arınmak, sadece insanı kurtarmakla kalmaz; aynı zamanda yeniden doğmasını sağlar. Çünkü dost kılıklı parazitlerle yaşamak, yavaş yavaş ölmektir. Onlardan kurtulmak ise hayatın özünü yeniden tatmaktır. Peki, bu yolculuk nasıl yapılır? İşte adım adım bir hayat rehberi:

1. Kendine Ayna Tutmak

Her şey, dürüst bir öz değerlendirmeyle başlar. “Ben kimim, ne için yaşıyorum, kimlerle zamanımı harcıyorum?” sorularını kendine sormayan, asla yol alamaz. İnsan, önce kendi hayatındaki boşlukları ve zaafları görmeli. Çünkü parazitler, hep bu boşluklara sızar.

Örneğin:

  • “Yalnız kalmaktan korkuyorum.” → Parazitler, bu korkuyu dostluk maskesiyle kullanır.

  • “Hayır demeyi beceremiyorum.” → Parazitler, bu zayıflığı sömürür.

  • “Toplum ne der?” kaygım var. → Parazitler, bu endişeyi zincire çevirir.

İlk adım: Zaaflarını tanı, korkularını kabul et.

2. “Hayır” Demeyi Öğrenmek

Hayatın en büyük özgürlük anahtarı tek kelimedir: Hayır.
“Hayır” demeyi öğrenmeyen insan, kendi hayatını değil, başkalarının hayatını yaşar.

Bir akraba sizden sürekli borç mu istiyor? “Hayır.”
Bir iş arkadaşınız emeğinizi mi çalıyor? “Hayır.”
Bir arkadaş grubunuz sizi sömürüyorsa? “Hayır.”

Unutma: Hayır, koparmak değildir; sınır koymaktır. İnsan sınırlarını çizdiğinde, parazitlerin iştahı kaçar.

3. Yalnızlığı Dost Edinmek

Çoğu insanın parazitlerden kurtulamamasının nedeni yalnızlıktan korkmasıdır. Oysa yalnızlık, bir eksiklik değil, bir güçtür. İnsan yalnız kaldığında, içindeki hakikati duymaya başlar. Gerçek dostluklar da ancak yalnızlıkta süzülür: Çünkü yanınızda sadece samimi olanlar kalır.

4. Gerçek Dostu Ayırt Etmek

Gerçek dost kimdir?

  • Menfaatiniz için değil, değeriniz için yanınızdadır.

  • Başarılarınızı kıskanmaz, çoğaltır.

  • Zaafınızı kullanmaz, örter.

  • Sizi hakikate çağırır, yanlışınızda alkışlamaz.

Bu ölçülere uymayan kim varsa, dost değil; sadece maskeli bir parazittir.

5. İradeyi İnşa Etmek

Hakikat yolunda en büyük sermaye iradedir. İnsan, parazitleri hayatından uzaklaştırmaya karar verdiğinde bedel öder: Yalnız kalır, dışlanır, yanlış anlaşılır. İşte bu noktada irade devreye girer. İrade, kalbin kalkanıdır.
İrade sahibi insan, “Bugün acı çeksem de, yarın huzur bulacağım” diyerek yoluna devam eder.

6. Hayatın Önceliklerini Yeniden Belirlemek

Parazitlerden arınmış bir hayat, önceliklerin netleştiği hayattır.

  • Öncelik: Kendi kimliğini korumak.

  • Öncelik: Hakikati savunmak.

  • Öncelik: Ailenin hakkını, çocuklarının geleceğini başkasına yedirmemek.

  • Öncelik: Kendi kalbinin huzurunu kaybetmemek.

Kim bu önceliklere zarar veriyorsa, dost kılığına bürünmüş olsa bile, uzaklaştırmak zorundasınız.

7. Yeni Çevre Kurmak

İnsan boşlukta yaşayamaz. Parazitleri hayatınızdan çıkardığınızda, onların yerini boş bırakmak yerine, gerçek dostlarla doldurmalısınız. Bu dostluklar bazen az olur, hatta bir kişiyle sınırlı kalır. Ama unutma: Bir gerçek dost, yüz sahte dosttan değerlidir.

8. Manevi Dayanak İnşa Etmek

Hakikate kulak vermek, sadece insani bir cesaret değildir; aynı zamanda ilahi bir yöneliştir. İnsan, Allah’ın rızasını merkeze koyduğunda, “ayıp olur” zincirleri kırılır. Çünkü bilir ki, hakikati savunmak ayıp değildir; tam tersine, ayıbı ortadan kaldırmaktır.

Manevi bir dayanak olmadan, parazitlerin oyunlarına direnmek zordur. Çünkü onlar daima kurnazdır. Ama kalbi hakikate bağlanan insan, en güçlü zırhla korunur.

7. Parazitlerden Arınmış Bir Yaşamın İnşası

İnsan hayatı, aslında bir bahçeye benzer. Bahçenin içinde rengârenk çiçekler, gölge veren ağaçlar, huzur taşıyan kuş sesleri vardır. Ama bahçeyi ihmal ettiğinizde, parazit otlar sarar, böcekler kökleri kemirir ve bir gün o bahçe kurak bir çöle dönüşür.

İşte dost kılıklı parazitlerle yaşamak da böyledir. Onları “ayıp olur” diye bahçenizde barındırdığınızda, önce küçük köşeleri işgal ederler. Sonra köklerinizi sarar, suyunuza ortak olur, güneşinizi gölgelerler. Farkında olmadan hayatınız, sizin değil, onların mülküne dönüşür.

Ama bir gün cesaret edip elinize makası aldığınızda, bir gün “artık yeter” dediğinizde, bahçeniz yeniden canlanmaya başlar. İlk başta toprağın çıplaklığı ürkütür sizi; yalnız kalmışsınız gibi gelir. Ama o toprakta yeni filizler yeşerir. Gerçek dostlukların tohumları, sahte kalabalıkların gürültüsü sustuğunda boy verir.

Parazitlerden Kurtulmuş İnsan:

  • Huzurludur. Çünkü kimsenin sömürüsüne, manipülasyonuna maruz kalmaz.

  • Kimlik sahibidir. Kendi kararlarını kendi alır, kendi yolunu kendi belirler.

  • Güçlüdür. Çünkü yalnız kalmayı göze almıştır.

  • Gerçek dostlukların tadını bilir. Az ama öz insanla yol yürür, kalabalığın sahte alkışlarına kanmaz.

  • Hakikatin şahididir. Çünkü dostluk ve insanlık kavramını menfaatle kirletmez, hakikatle temiz tutar.

Son Bir Tefekkür

Bir gün herkesin yüzündeki maskeler düşecek. Menfaat için gelenler, menfaat bitince gidecek. Gerçek dostlar ise, zor zamanda yanınızda kalacak. İşte o gün, bugünden verdiğiniz kararın değerini anlayacaksınız.

Şimdi kendinize şu soruyu sorun:
“Ben kimlerin sırtında yüküm, kimlerin sırtında yük taşıyorum?”
“Kimler bana enerji veriyor, kimler enerjimi tüketiyor?”
“Benim bahçemde çiçek mi var, yoksa parazit otlar mı?”

Bu sorulara samimiyetle cevap veren, hayatının yönünü bulur. Çünkü insan, dost kılıklı parazitlerle yaşamak için değil, hakikatin şahidi, insanlığın onurlu temsilcisi olmak için yaratılmıştır.

İnsan, hakikate kulak verip parazitlerden arındığında, sadece kendi hayatını kurtarmaz; aynı zamanda çevresine de ışık olur. Çünkü bir insanın özgürlüğü, başkalarına da cesaret verir. Ve işte o zaman hayat, menfaatin sahte karanlığından çıkıp, hakikatin aydınlık yoluna girer.

Erol Kekeç/10-13.02.2025/Namazgah/İST


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zamana Karşı Yarış-Kaçınılmaz Tükeniş

Hayat, bir yürüme bandında koşmaya benzer. İlk başta her şey kolaydır, tempo rahattır, nefesiniz düzenlidir, yürüyüşünüz dengelidir. Ancak zaman ilerledikçe, bandın hızı artmaya başlar. Siz farkına bile varmadan, ayaklarınız temposunu kaybetmeye başlar. Önce hızlanmaya çalışırsınız, sonra yetişmeye, en sonunda ise sadece ayakta kalabilmek için çabalarsınız. İşte tam da burada hayatın gerçeği ile yüzleşirsiniz: Zaman hızlanırken siz yavaşlarsınız. Bu ters orantı, insanın doğumundan ölümüne kadar süren kaçınılmaz bir süreçtir. Gençken her şey sınırsız görünür. Zaman bol, fırsatlar sonsuzdur. Hayat sanki hep böyle sürecekmiş gibi gelir. Koşu bandına yeni çıkmış bir insan gibi, adımlarınız güçlüdür, dizleriniz sağlam, nefesiniz derindir. Ancak yıllar geçtikçe fark edilmeden bandın hızı artmaya başlar. Önce küçük değişiklikler olur: Günler daha hızlı geçmeye başlar, sabahlar akşamlara daha çabuk bağlanır, yıllar su gibi akıp gider. Sonra bir gün, durup geriye bakarsınız. Ne kadar yol kat et...

İnsan Olabilmek ve İnsan Kalabilmek- En Zor Sınav

Hayatın acımasız gerçekleriyle yoğrulan bu dünyada, insan olabilmek ve insan kalabilmek, belki de en çetin sınavdır. Çoğu zaman iyilikle kötülüğün, doğrulukla yalanın birbirine karıştığı, erdemlerin zayıflık olarak görüldüğü bir düzende, vicdanı temiz tutarak yaşamak, suyun üzerinde yürümek kadar zor olabilir. Ama yine de bu zorluğu göze almak, insana gerçek değerini kazandıran, ruhunu yücelten ve onu sıradanlıktan çıkaran yegâne yoldur. Cömert Olursun, Aptal Sanırlar Cömertlik, insanın kalbindeki zenginliğin dışa vurumudur. Paylaşmak, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymaktır. Ancak bu dünyada, cömert insanlar çoğu zaman aptal sanılır. Çünkü toplum, çoğunlukla hesaplılığı, bencilliği ve çıkarcılığı zekâ belirtisi olarak görür. Örneğin, mal varlığını hayır işlerine adayan bir zengin, çoğu kişinin gözünde "malını çarçur eden saf" olarak nitelendirilir. Cömertliğini kötüye kullananlar, onun merhametini zayıflık olarak algılar. Hz. Ali'nin dediği gibi: ...

Hangi Okulu Bitirdiğinin Ne Önemi Var Ki?

  Toplum, bireyleri değerlendirmek için genellikle diploma ve akademik başarıları temel kriter olarak belirler. Bir insanın hangi okulu bitirdiği, ne kadar eğitim aldığı ve hangi akademik unvanlara sahip olduğu, ona biçilen sosyal statü için belirleyici unsurlar olarak kabul edilir. Ancak, insanlık tarihine ve yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, bu anlayışın gerçek anlamda bir insanın değerini yansıtmadığını görürüz. Eğitim ve Ahlaki Değerler Eğitim, bireye bilgi kazandırır ancak insanlığı, ahlaki değerleri ve vicdani sorumluluğu kazandırmaz. Bir insan Harvard, Oxford veya Boğaziçi gibi prestijli üniversitelerden mezun olabilir ama eğer insanlıktan, adaletten ve merhametten yoksunsa, bu eğitimin bir anlamı var mıdır? Tarih bize göstermiştir ki en üst düzey eğitimi almış, çok sayıda akademik dereceye sahip insanlar bile zalimliğe, adaletsizliğe ve ahlaki yozlaşmaya düşebilmektedir. Nazi Almanya'sında doktoraları olan bilim insanları, gaddar deneylere imza atmış; en iyi okullard...