Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İçindeki Işığı Söndürmeyen Adam-Karanlığa Meydan Okuyan Bir Hayat

  Dünya, zulmün ve haksızlığın katran karası bir örtü gibi insanlığın üzerine çöreklendiği bir dönemden geçiyordu. Adalet, vicdan, merhamet gibi kavramlar bir bir silinmiş, yerini hırs, çıkar ve duyarsızlık almıştı. Kalpler sönmüş, yüzler maskelenmiş, insanlar kendi çıkarları uğruna başkalarının acılarını seyretmekten dahi çekinmez hale gelmişti. İşte böyle bir dönemde, kendi içindeki ışığı söndürmeyen, karanlığa rağmen ışığını taşıyan bir insan vardı: adı bilinmeyen ama yüreği insanlığın pusulası olan bir adam. Adını bilmeye gerek yoktu, çünkü o bir şahıstan çok bir duruşu, bir yaşam biçimini, bir mücadeleyi temsil ediyordu. Bu adam, içsel bir arınmadan geçmiş, nefsini eğitmiş, kalbini hakikatle yoğurmuştu. O, hiçbir dış temizlikle yetinmiyor, öncelikle iç dünyasını temizlemeye gayret ediyordu. Çünkü biliyordu ki içi kirli birinin dışı ne kadar parlatılsa da bir gün dökülecekti. O yüzden önce içini yıkadı. Kırıklarını sarıp sarmaladı, karanlık noktalarına ışık tuttu, korkularını A...

Merhaba dostum

Sözlerin, yüreğimin en derin köşelerine dokundu.  Her harfinde, her kelimede, insanın iç dünyasının karmaşıklığını, dostlukların değerini ve hayatın zorluklarını hissettim.  Seninle bu duyguları paylaşmak, kelimelerle ifade etmek istedim.  Varlığın ve Değerin Senin varlığın, bu dünyada bir anlam ifade ediyor.  Duyguların, düşüncelerin, hislerin...  Hepsi senin varlığının birer yansıması.  Darlanman, üzülmen, sevinmen...  Bunlar senin insan olmanın, yaşamanın göstergesi.  Eğer sen olmasaydın, bu duyguların da bir anlamı olmazdı.  Sen varsın ki, hayatın tüm renklerini hissedebiliyoruz.  Uçurumun Kenarından Gökyüzüne Hayat bazen bizi uçurumun kenarına getirir.  Kendimizi çaresiz, yalnız ve umutsuz hissederiz.  Ama o uçurumun kenarından gökyüzüne baktığımızda, mavi bir çarşaf gibi serilmiş bir umut görürüz.  O umut, senin içindeki güçtür.  Senin varlığın, o gökyüzünü anlamlı kılar.  Sen olmasan, o gökyüzünün de bir a...

Hak ile İnşa Batıl ile Çöküş

Hayat, insana ait bir alan değildir; ona bahşedilen, emanet edilen ve anlamı sınırlarla belirlenmiş bir yolculuktur. Bu yolculukta rehber, onu var edenin kelamıdır. O kelam, insanın neyi nasıl yaşayacağını, neye sırtını dönüp neye yönelmesi gerektiğini bildirir. İşte bu yüzden yaşam, keyfî tercihlerle, modern heveslerle ya da çoğunluğun gittiği yolla anlamlı hale gelemez.  Bir Müslüman olarak iddia ettiğimiz inancımızın evimize, ailemize, eşimizle ilişkimize ne kadar sirayet ettiğini sorgulamak zorundayız. Çünkü asıl dönüşüm, dışarıdaki İsrail'i lanetlemekle değil; içeride, evimizde egemen olan ilkesizliğe karşı mücadele etmekle başlar. Aile Hayatımızda Hangi Ayetin Hükmü Var? Bir adam sabah işe giderken hanımına bağırıyor. Kadın, bütün gün eşinin ilgisizliğini, sevgisizliğini çekiyor. Akşam eve gelen adam, telefona gömülmüş, çocukla iki kelime etmeden uyuyor. Sonra Cuma günü camide en ön safta saf tutuyor. Kadın sabah namazına uyanamıyor çünkü gece sabaha kadar dizi izlemiş. Ertes...

Hüküm Allah'ındır Yaşam Onunla Kurulur

  Kur'an'ın Işığında Aile  “Ey iman edenler! Mü’min kadınlar hicret ederek size geldiklerinde, onları imtihan edin… Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara harcadığınızı isteyin; onlar da harcadıklarını istesinler. Bu Allah’ın hükmüdür; aranızda hükmeder. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.” (Mümtehine/10) Bir hayat nasıl yaşanmalı? Bir aile nasıl kurulmalı, nasıl devam etmeli? Kiminle nikâh kıyılmalı? Aşk, sevgi, sadakat ve bağlılık hangi temele dayanmalı? Bugün biz Müslümanlar olarak bu sorulara cevap vermekte zorlanıyor, kendi hayatlarımızı bile anlamlandırmakta bocalıyoruz. Bunun temel nedeni, hayatımıza Allah'ın hükümlerini değil; seküler, hevaya dayalı, bireysel ve toplumsal normları egemen kılmış olmamızdır. Kur’an açıkça hükmünü bildiriyor: "Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın!" Çünkü bir nikâh yalnızca iki bedenin, iki kalbin birleşmesi değil; bir iman, bir yol, bir dava ortaklığıdır. Allah’a savaş açmış bir yaşam biçimini benimseyen bir kimseyle aynı evde n...

Horon Tepip Helake Koşanlar(Ailenin ve Toplumun Çöküşü Üzerine Bir Muhasebe)

Son yıllarda Türkiye'de hızla çözülen bir toplumsal yapı var: aile. Bu çözülmenin ilk sinyalleri yıllar önce verildi; ancak o dönemde bu sinyalleri dile getirenlere kulak tıkanmakla kalınmadı, onları susturmak için türlü yollar denendi. Bugün ise, aynı yetkililer ailenin çözülüşünden, gençlerin evlenmeyi istememelerinden, toplumun değerlerinin yitiminden dem vuruyor. Oysa ne değişti? Sadece yıkımın artık inkâr edilemez hale gelmesi... I. Ailenin Çöküşü ve İktidarın Gecikmiş Farkındalığı Aile kurumunun, iktidarın gölgesinde, sistemli ve bilinçli ya da bilinçsizce yıkıma sürüklendiği yılların ardından, Sayın Cumhurbaşkanı ve çevresi, nihayet bu yok oluşu dile getirmeye başladı. Ancak bu farkındalık, içten bir muhasebe ile mi doğdu, yoksa sosyal medyada dalga dalga yayılan öfke ve eleştirilerle mi, işte orası meçhul. Bugün "gençler evlenmiyor" diyen yetkililer, yıllardır süregelen ekonomik krizleri, değer erozyonlarını, yozlaşmış medya ve popüler kültür etkisini, bireyselcil...

Nesillere Örnek Olmak-Her Adımda Bir Miras Bırakmak

Bir baba ve oğul, sessiz bir orman yolunda yürüyordu. Doğanın fısıltıları arasında, baba oğluna dönüp şöyle dedi: “Bastığın yere dikkat et.” Oğul ise hiç tereddüt etmeden cevap verdi: “Sen dikkat et baba, ben senin adımlarını izliyorum.” Bu kısa ama derin anlam yüklü diyalog, sadece bir baba-oğul ilişkisini değil, aynı zamanda nesiller arasındaki etkileşimi, sorumluluğu ve mirası da anlatır. Toplumlar, aile yapılarına dayanır. Aileler ise bireylerin ilk öğrendiği okuldur. Bu okulda ne öğretilirse, çocuk o değerlerle büyür. Dolayısıyla, bir bireyin karakteri, ahlakı, duruşu ve toplumla olan ilişkisi, büyük ölçüde yetiştiği ailenin ona sunduğu örneklikle şekillenir. Türkiye gibi geleneksel bağların hâlâ güçlü olduğu bir ülkede, ebeveynlerin çocuklarına nasıl örnek oldukları, sadece bireysel değil, toplumsal bir mesele haline gelir. Ailenin Temel Rolü-İlk Öğretmenler Anne ve Baba Her çocuk, dünyaya gözlerini açtığında ailesiyle tanışır. Henüz konuşmadan, yazmadan, soyut düşünmeden önce gö...

Aile Çöküyor İnsanlık Eriyor-Yeniden Diriliş İçin Yaşam Denklemi

YIKILAN AİLE, SÖNEN UMUTLAR – OMURGALI YAŞAMIN DİREĞİ YENİDEN NASIL DİKİLİR? "Bir toplumun çöküşü, önce ailede başlar. O çöken aileden kalan çocuklar, sonra o toplumu yerle bir eder." I.DEPREM DEĞİL, ÇÜRÜME Bugün sarsıldığımız şey bir deprem değil. Bir felaketin orta yerinde değiliz. Fakat bir çürümenin eşiğinde, sessizce düşen temellerin altında yaşıyoruz. O temellerin adı aile . Televizyonlar, diziler, sosyal medya, moda, kariyer hırsı, özgürlük kisvesi altında sunulan hazcılık… Hepsi bir bütünün parçaları. Ve o bütün, aile kurumunun içten çöküşüdür. Anne yok, baba yok, çocuk yok. Olanlar da birbirine yabancı. Aynı evde üç kişi yaşıyor ama üçü de farklı gezegenlerde. Aralarında ne sevgi, ne saygı, ne sadakat var. Modern hayatın parıltılı sahneleri, insanların gözünü kamaştırdı ama kalbini kör etti. “Aile, bir ev değildir. Aile, birbirinin yükünü alıp kalbine koyanların kurduğu görünmez bir yuvadır.” II. YIKIMIN NEDENLERİ-ATEŞ NEREDEN TUTUŞTU? 1. Rol Karışıklığı: Baba Dizile...

Allah’ın Hükmü ile Hayatın Hükümleri Arasında Sıkışan İnsan

  1.  Anne Baba, Hayat ve İman Çatışması İnsan, varoluş itibariyle bağlı bir varlıktır. Doğar, büyür, öğrenir ve yaşar. Herkesin üzerinde en fazla hakkı olan kişiler anne ve babasıdır. Onların sevgisiyle büyür, onların yönlendirmesiyle şekillenir. Fakat hayatın bir noktasında, insanın karşısına daha büyük bir bağlılık çıkar: Allah’a kulluk. Lokman Suresi 14-15. ayetlerde Rabbimiz, insana anne ve babaya iyilik etmeyi emrederken; bu bağlılığın bir sınırı olduğunu da belirtmiştir. Eğer anne ve baba, insanı Allah’a şirk koşmaya, Allah’tan başka bir güce boyun eğmeye çağırırlarsa, o zaman itaat hakkı ortadan kalkar. Çünkü orada artık iman ile bağ kopar, kulluk sınırı çizilir. “Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik... Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme...” (Lokman/14-15) Bu ayet, hem iman ehline bir sınır çizer hem de insan ilişkilerinde Allah’ı merkeze almanın gereğini bildirir. 2. Günümüz Dü...

Yıkıma Aile Yılı derseniz......

Aile dediler, ekran rezil rüsva dolu, Sadakat çöktü, iffet yandı, yol bulan yok oldu. Nikâhı unuttular, reytinge açtılar zemin, "Kim kiminle kaçtı?" oldu meşruiyetin yeni temini... Ana-baba örnekti bir zamanlar evlada, Şimdi evlat utanır aynı koltukta oturmaya... Zinayı anlatan sahneye "toplumsal gerçeklik" diyen, Yarın çocuğun ahlakını ararken şaşırmasın neden... Kutsal ocağı aileydi, bu milletin kökü, Şimdi o ocakta sönüyor hayânın közü... Her gün ekranlarda iffetsizlik sergilenir, Aile yılı dediler, yıkım yılına denk gelir... Bir milletin çöküşü, dizilerle başlar, Ahlakı sarsılan toplum, zillete koşar... Sadakat pazarda, namus etikette, İlişkiler indirimde, haysiyet çöp sepetinde. Kadın metadır, erkek figüran, Aile komedidir, sadakat ise yalan. Evlenmek sabırdı, şimdi show'a başlık, Evlilik yemin değil, iki sezonluk anlaşma artık... Edep kalmayınca ekranda, saygı da silinir, Büyüğün sözü küçülür, küçüğün kalbi kirlenir. Aile çökerse millet dağılır, Devlet aya...

Gölgesini Kaybeden Ağaç

“Evvel zaman halkı azla kanaat ederdi, huzuru çoktu; Bugün gönüller tok olsa da, göz doymuyor, ruh yorgunluktan koktu.”* “Eskiler az konuşur, çok yaşardı; sözlerinin gölgesi serin olurdu, Şimdi her söz bir çığlık, her çığlık bir yalnızlık doğurur oldu.”* “Bir lokma, bir hırka dert değilken, dua idi en büyük zenginlik, Şimdi servet bile yetersiz; huzur yok, çünkü kalmadı içtenlik.”* “Komşunun dertleriyle dertlenirdi insanlar, bir tas çorba yeterdi, Şimdi duvarlar yüksek, gönüller soğuk; bir selam bile esirgenir oldu.”* “Bir çift ayakkabıyla yıllar yürünürdü; minnettardı ayaklar toprağa, Şimdi dolaplar dolu ama yollarda yönsüzüz; kaybettik sadeliği hayatta.”* “Evvelden bayram sevinçti, şimdi vitrin; hediye değil, yüz görmek bayramdı, Bugün çocuğun sevinci etikete bağlı, büyüklerin kalbi de yorgun kaldı.”* “Bir dua öğüt olurdu eskiden, bir yaşlının sözü kandil gibi yanardı, Şimdi öğüt hor görülür, genç kulak duysa da kalp anlamaz, zihin kaydı.”* “Kalbin kıblesi belliydi, yön pusulası sabi...