Yaşamak ile Anlam Arasındaki Uçurum İnsan, yalnızca yaşamak için yaratılmış olsaydı, bugüne dek göğe şehirler diken, okyanusları aşan, yıldızlara ulaşmayı hayal eden bir varlık olmazdı. Bedenin hayatta kalması, ruhun da hayatta kaldığı anlamına gelmez. Gözleri açık bir şekilde ömrünü tüketen, ama aslında yaşamayan milyonlarca insan, bunun kanıtıdır. Yaşamak, biyolojik bir olgudur. Anlamlı yaşamak ise ruhsal bir seçimdir . İşte bu yüzden, “İnsan varoluşunun sırrı yalnız yaşamak değil, uğruna yaşanılacak bir değere sahip olmaktır” sözü, insanlık tarihi boyunca tekrar tekrar farklı dillerde, farklı coğrafyalarda, farklı inançlarda söylenmiş, ama özü değişmemiş bir hakikattir. Homo sapiens, yalnızca avlanmak, üremek, barınmak için değil; uğruna öleceği, uğruna yaşayacağı idealler, inançlar, sevdalar, davalar bulmak için yaratılmış gibidir. Antik Yunan’da bu “arete” idi — erdem. Doğu’da “dharma” — kutsal görev. Semavi dinlerde “emanet” — insanın sırtına yüklenen ilahi sorumluluk. İnsan...
Huzurlu yürek, mutlu aile; Sadakatli eş, güvenli nesil; Umutlu çocuk, sıcak iletişim diyorsanız,Hayata koşun!