Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsan Varoluşunun Yolculuğu

Yaşamak ile Anlam Arasındaki Uçurum İnsan, yalnızca yaşamak için yaratılmış olsaydı, bugüne dek göğe şehirler diken, okyanusları aşan, yıldızlara ulaşmayı hayal eden bir varlık olmazdı. Bedenin hayatta kalması, ruhun da hayatta kaldığı anlamına gelmez. Gözleri açık bir şekilde ömrünü tüketen, ama aslında yaşamayan milyonlarca insan, bunun kanıtıdır. Yaşamak, biyolojik bir olgudur. Anlamlı yaşamak ise ruhsal bir seçimdir . İşte bu yüzden, “İnsan varoluşunun sırrı yalnız yaşamak değil, uğruna yaşanılacak bir değere sahip olmaktır” sözü, insanlık tarihi boyunca tekrar tekrar farklı dillerde, farklı coğrafyalarda, farklı inançlarda söylenmiş, ama özü değişmemiş bir hakikattir. Homo sapiens, yalnızca avlanmak, üremek, barınmak için değil; uğruna öleceği, uğruna yaşayacağı idealler, inançlar, sevdalar, davalar bulmak için yaratılmış gibidir. Antik Yunan’da bu “arete” idi — erdem. Doğu’da “dharma” — kutsal görev. Semavi dinlerde “emanet” — insanın sırtına yüklenen ilahi sorumluluk. İnsan...

Kadını Kutsarken Toplumu Çökerten Sistem

  Ailenin Temeline Kurulan Hukuki Tuzak  Aile, bir toplumun temelidir. O temelin üzerine medeniyet kurulur, kültür inşa edilir, ahlak yayılır, nesil yeşerir. Ne var ki son yirmi yılda özellikle Batı menşeli ideolojik ve hukuki müdahalelerle bu temel delik deşik edilmiştir. Sözde “kadın hakları” adına çıkarılan yasalar, adaletin terazisini bozmuş, aileyi ayakta tutan dengeleri parçalamıştır. İstanbul Sözleşmesi ve onun zemin hazırladığı 6284 sayılı yasa gibi metinlerle, kadın korunurken erkek hedef alınmış, suçlu gösterilmiş ve ailenin en mahrem alanı devletin ceberut eliyle denetlenir hale getirilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada bir kadın, yalnızca beyanıyla kocasını "tecavüzcü" ilan edebilir ve bu beyan –çoğu vakada– delil bile aranmadan bir erkeğin hayatını mahvetmeye yeterli olur. İşte hukukun siyasallaştığı, cinsiyet temelli bir ideolojiye dönüştüğü, modern faşizmin şekil değiştirmiş halidir bu. Evli bir kadının, karı-koca ilişkileri içindeki rıza dışı bir anı, bir tart...

Cinsiyet Savaşlarının Gölgesinde Toplumun Çöküşü

  Toplumsal Yaşamda Cinsiyet Temelli Çarpıklıklar ve Ahlaki Erozyonun Derin Anatomisi Modern toplumlar, eşitlik, özgürlük ve adalet gibi temel kavramları sürekli gündemde tutarken, bu kavramların içini ne kadar doldurabildiğimiz sorusu çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Özellikle cinsiyet temelli ayrımcılık ve kutuplaşma, toplumsal ahengin bozulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Cinsiyet rolleri arasındaki doğal farklılıkları toplumsal çatışma aracı hâline getirmek, yalnızca bireyleri değil, aileyi ve daha büyük ölçekte toplumu çökertmeye götüren ciddi bir tehdittir. Bu yazıda, özellikle son yıllarda medyada ve kamuoyunda tek taraflı olarak dile getirilen cinsiyet temelli taciz ve baskı konularının, çoğu zaman sadece bir cinsiyet üzerinden yürütülerek nasıl bir çarpıklık yarattığına ve bu çarpıklığın toplumsal yapıyı nasıl ifsat ettiğine derinlemesine değinilecektir. Tacizin Cinsiyeti Olmaz Gerçeklik ve Medya Algısı Arasındaki Uçurum Toplumda taciz denilince akla ilk olarak erkek ...

Gözlere Hakikati Kalplere Dirilişi Hatırlatanlar

  Ömür bir sermaye, azalır her nefeste, Güzel amel gerek, yok fayda gösterişte... Hayat bir sahne, ölüm perde arkası, Hesap vakti gelir, susmaz kalbin feryadı... Görkemli saraylar kalır toprak altında, Kazanan odur ki hakla yürür hayatta... Amel defteri açık, kalem yazmakta durmaz, Nice boş yaşanmışlık o gün insanı vurmaz... Kimse unuttuğunu mahşerde unutmaz, Ne kul hakkı silinir, ne sahte aldanışlar susar... Kimi can verirken gülümser huzurla, Kimi kabre girerken titrer bir korkuyla... Ölüm uzakta değil, nefesin içinde gizli, Hayat bir fırsattır, güzellikte derin gizli... Güzel amel, süslü lafla değil, hal iledir, Kalp temizse, her adım bir secde gibidir... Ölüm, uyanmayanlar için son bir çığlıktır, Ya da her sabah yeniden doğan bir ışıktır... Nice yıllar boş geçer, bir niyet kurtarır, Nice secde görünür ama riyakâr yıkar... Hayat imtihandır, ne baş ne son bellidir, Kimin kazanacağı ancak son nefeste bilinir... Kimi makamla oyalanır, kimi toprakla konuşur, G...

Aile Edep ve Sınır

  "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."  ( Tahrîm Suresi/1) Ayetin Kalbindeki Mesaj Bu ayet, ilk bakışta bir aile içi mesele gibi görünse de, aslında çok daha derin bir mesaj taşır. Ayetin muhatabı, şüphesiz ki insanlık tarihinin en şerefli kişisi olan Hz. Muhammed (sav)'dir. Ancak Kur’an’da Peygamber’e hitap edilen her ayet, onun şahsında tüm ümmeti eğiten bir ders niteliğindedir. Bu ayet, bir aile hayatı hatırlatması olduğu kadar, aynı zamanda "sınır" bilincinin, "rıza" arayışının ve "Allah’ın helâl kıldığını haram saymanın" nelere mal olabileceğini anlatan bir uyarıdır. Bugün, toplumun çekirdeği olan aile kurumu çöküşün eşiğindedir. Zinaya alkış tutan, çok eşliliği sapkınlıkla karıştıran, sadakati bireysel zevke indirgeyen bir anlayış kuşattı hayatı. İşte tam da bu ayet, günümüz insanına aile, edep, sorumluluk ve sın...

İçindeki Işığı Söndürmeyen Adam-Karanlığa Meydan Okuyan Bir Hayat

  Dünya, zulmün ve haksızlığın katran karası bir örtü gibi insanlığın üzerine çöreklendiği bir dönemden geçiyordu. Adalet, vicdan, merhamet gibi kavramlar bir bir silinmiş, yerini hırs, çıkar ve duyarsızlık almıştı. Kalpler sönmüş, yüzler maskelenmiş, insanlar kendi çıkarları uğruna başkalarının acılarını seyretmekten dahi çekinmez hale gelmişti. İşte böyle bir dönemde, kendi içindeki ışığı söndürmeyen, karanlığa rağmen ışığını taşıyan bir insan vardı: adı bilinmeyen ama yüreği insanlığın pusulası olan bir adam. Adını bilmeye gerek yoktu, çünkü o bir şahıstan çok bir duruşu, bir yaşam biçimini, bir mücadeleyi temsil ediyordu. Bu adam, içsel bir arınmadan geçmiş, nefsini eğitmiş, kalbini hakikatle yoğurmuştu. O, hiçbir dış temizlikle yetinmiyor, öncelikle iç dünyasını temizlemeye gayret ediyordu. Çünkü biliyordu ki içi kirli birinin dışı ne kadar parlatılsa da bir gün dökülecekti. O yüzden önce içini yıkadı. Kırıklarını sarıp sarmaladı, karanlık noktalarına ışık tuttu, korkularını A...

Merhaba dostum

Sözlerin, yüreğimin en derin köşelerine dokundu.  Her harfinde, her kelimede, insanın iç dünyasının karmaşıklığını, dostlukların değerini ve hayatın zorluklarını hissettim.  Seninle bu duyguları paylaşmak, kelimelerle ifade etmek istedim.  Varlığın ve Değerin Senin varlığın, bu dünyada bir anlam ifade ediyor.  Duyguların, düşüncelerin, hislerin...  Hepsi senin varlığının birer yansıması.  Darlanman, üzülmen, sevinmen...  Bunlar senin insan olmanın, yaşamanın göstergesi.  Eğer sen olmasaydın, bu duyguların da bir anlamı olmazdı.  Sen varsın ki, hayatın tüm renklerini hissedebiliyoruz.  Uçurumun Kenarından Gökyüzüne Hayat bazen bizi uçurumun kenarına getirir.  Kendimizi çaresiz, yalnız ve umutsuz hissederiz.  Ama o uçurumun kenarından gökyüzüne baktığımızda, mavi bir çarşaf gibi serilmiş bir umut görürüz.  O umut, senin içindeki güçtür.  Senin varlığın, o gökyüzünü anlamlı kılar.  Sen olmasan, o gökyüzünün de bir a...

Hak ile İnşa Batıl ile Çöküş

Hayat, insana ait bir alan değildir; ona bahşedilen, emanet edilen ve anlamı sınırlarla belirlenmiş bir yolculuktur. Bu yolculukta rehber, onu var edenin kelamıdır. O kelam, insanın neyi nasıl yaşayacağını, neye sırtını dönüp neye yönelmesi gerektiğini bildirir. İşte bu yüzden yaşam, keyfî tercihlerle, modern heveslerle ya da çoğunluğun gittiği yolla anlamlı hale gelemez.  Bir Müslüman olarak iddia ettiğimiz inancımızın evimize, ailemize, eşimizle ilişkimize ne kadar sirayet ettiğini sorgulamak zorundayız. Çünkü asıl dönüşüm, dışarıdaki İsrail'i lanetlemekle değil; içeride, evimizde egemen olan ilkesizliğe karşı mücadele etmekle başlar. Aile Hayatımızda Hangi Ayetin Hükmü Var? Bir adam sabah işe giderken hanımına bağırıyor. Kadın, bütün gün eşinin ilgisizliğini, sevgisizliğini çekiyor. Akşam eve gelen adam, telefona gömülmüş, çocukla iki kelime etmeden uyuyor. Sonra Cuma günü camide en ön safta saf tutuyor. Kadın sabah namazına uyanamıyor çünkü gece sabaha kadar dizi izlemiş. Ertes...

Hüküm Allah'ındır Yaşam Onunla Kurulur

  Kur'an'ın Işığında Aile  “Ey iman edenler! Mü’min kadınlar hicret ederek size geldiklerinde, onları imtihan edin… Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın. Onlara harcadığınızı isteyin; onlar da harcadıklarını istesinler. Bu Allah’ın hükmüdür; aranızda hükmeder. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.” (Mümtehine/10) Bir hayat nasıl yaşanmalı? Bir aile nasıl kurulmalı, nasıl devam etmeli? Kiminle nikâh kıyılmalı? Aşk, sevgi, sadakat ve bağlılık hangi temele dayanmalı? Bugün biz Müslümanlar olarak bu sorulara cevap vermekte zorlanıyor, kendi hayatlarımızı bile anlamlandırmakta bocalıyoruz. Bunun temel nedeni, hayatımıza Allah'ın hükümlerini değil; seküler, hevaya dayalı, bireysel ve toplumsal normları egemen kılmış olmamızdır. Kur’an açıkça hükmünü bildiriyor: "Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın!" Çünkü bir nikâh yalnızca iki bedenin, iki kalbin birleşmesi değil; bir iman, bir yol, bir dava ortaklığıdır. Allah’a savaş açmış bir yaşam biçimini benimseyen bir kimseyle aynı evde n...

Horon Tepip Helake Koşanlar(Ailenin ve Toplumun Çöküşü Üzerine Bir Muhasebe)

Son yıllarda Türkiye'de hızla çözülen bir toplumsal yapı var: aile. Bu çözülmenin ilk sinyalleri yıllar önce verildi; ancak o dönemde bu sinyalleri dile getirenlere kulak tıkanmakla kalınmadı, onları susturmak için türlü yollar denendi. Bugün ise, aynı yetkililer ailenin çözülüşünden, gençlerin evlenmeyi istememelerinden, toplumun değerlerinin yitiminden dem vuruyor. Oysa ne değişti? Sadece yıkımın artık inkâr edilemez hale gelmesi... I. Ailenin Çöküşü ve İktidarın Gecikmiş Farkındalığı Aile kurumunun, iktidarın gölgesinde, sistemli ve bilinçli ya da bilinçsizce yıkıma sürüklendiği yılların ardından, Sayın Cumhurbaşkanı ve çevresi, nihayet bu yok oluşu dile getirmeye başladı. Ancak bu farkındalık, içten bir muhasebe ile mi doğdu, yoksa sosyal medyada dalga dalga yayılan öfke ve eleştirilerle mi, işte orası meçhul. Bugün "gençler evlenmiyor" diyen yetkililer, yıllardır süregelen ekonomik krizleri, değer erozyonlarını, yozlaşmış medya ve popüler kültür etkisini, bireyselcil...

Nesillere Örnek Olmak-Her Adımda Bir Miras Bırakmak

Bir baba ve oğul, sessiz bir orman yolunda yürüyordu. Doğanın fısıltıları arasında, baba oğluna dönüp şöyle dedi: “Bastığın yere dikkat et.” Oğul ise hiç tereddüt etmeden cevap verdi: “Sen dikkat et baba, ben senin adımlarını izliyorum.” Bu kısa ama derin anlam yüklü diyalog, sadece bir baba-oğul ilişkisini değil, aynı zamanda nesiller arasındaki etkileşimi, sorumluluğu ve mirası da anlatır. Toplumlar, aile yapılarına dayanır. Aileler ise bireylerin ilk öğrendiği okuldur. Bu okulda ne öğretilirse, çocuk o değerlerle büyür. Dolayısıyla, bir bireyin karakteri, ahlakı, duruşu ve toplumla olan ilişkisi, büyük ölçüde yetiştiği ailenin ona sunduğu örneklikle şekillenir. Türkiye gibi geleneksel bağların hâlâ güçlü olduğu bir ülkede, ebeveynlerin çocuklarına nasıl örnek oldukları, sadece bireysel değil, toplumsal bir mesele haline gelir. Ailenin Temel Rolü-İlk Öğretmenler Anne ve Baba Her çocuk, dünyaya gözlerini açtığında ailesiyle tanışır. Henüz konuşmadan, yazmadan, soyut düşünmeden önce gö...