Ana içeriğe atla

Medya ve Toplumsal Ahlak-Gelenekten Geleceğe Uyum Sağlamak

Toplumun Ahlak Yapısı ve Medya Etkisi-Bir Dönemin Gözlemleri ve Çıkış Yolları

Toplumsal yapı, tarih boyunca çeşitli etkilerle değişime uğramış ve dönüştürülmüştür. Ancak, Türkiye gibi derin tarihî ve kültürel kökleri olan toplumlarda bu dönüşüm süreçleri daha sancılı olabilmektedir. Günümüzün en çok tartışılan konularından biri, medya ve eğlence içeriklerinin toplum üzerindeki ahlaki etkisidir. Özellikle, televizyon kanallarında yayınlanan gündüz kuşağı programları, diziler ve benzeri içeriklerin toplumu ahlaki bir çürümeye sürüklediği düşüncesi, son yıllarda sıklıkla dile getirilmektedir. Bu programların, toplumsal sorunların çözümünden ziyade ahlaki çözülmeyi tetiklediği ve bireyleri manevi değerlerinden uzaklaştırdığı yaşam alanlarından edinilen örneklerle anlaşılmaktadır.

Bu makalede, ülkemizde medyanın toplum üzerindeki etkilerini incelerken, özellikle ahlaki yapının nasıl dönüştüğünü anlatmaya çalışacağız. Ayrıca, bir toplumun kendi geleneksel değerlerini nasıl koruyabileceği ve gelecek nesillere nasıl aktarabileceği üzerine öneriler sunacağız...

Gündüz Kuşağı Programlarının Etkileri

Sorunların Yüzeysel Ele Alınması

Gündüz kuşağı programları, genellikle toplumsal sorunları çözümlemek yerine sansasyonel bir şekilde sunmaktadır. Örneğin, bir programda ele alınan aile içi şiddet vakası, uzman desteği sağlamak yerine tarafların canlı yayında tartışmaya sokulmasıyla reyting amacı güdülmüştür. Bu yaklaşım, ne bireysel rehabilitasyon ne de toplumsal bilinçlenmeye hizmet ederken, izleyicilere yalnızca duygusal manipülasyon sunmaktadır. Bir bireyin özel hayatının en mahrem detaylarının kamuya açık bir şekilde tartışıldığı bu programlar, aslında sorunların köklü bir çözüme ulaşmasını sağlamaktan uzaktır. Bunun yerine, toplumda güven ve mahremiyet gibi değerlerin zayıflamasına neden olmaktadır.

Bu programlar, gerçek anlamda adalet veya çözüm arayışından çok reyting odaklı bir yaklaşımı benimsemektedir. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi kurumların çözmesi gereken meseleler, televizyon programlarına taşınmakta, bu da toplumda adalet sistemine olan güveni zedelemektedir.

Ahlaki Çözülme ve Rol Modeller

Bu tür programlarda yaratılan bir diğer problem, ahlaki değerlerin sürekli olarak altının oyulmasıdır. Bireylerin özel hayatlarını gözler önüne sermesi, toplumda mahremiyet kavramının ciddi anlamda aşınmasına yol açmaktadır. Ayrıca, toplumun önüne sunulan rol modellerin çoğu, değerler sistemiyle uyuşmayan bir yaşam tarzını teşvik etmektedir. Bunun bir örneği, soyunarak yapılan bir performansın gençler için “örnek davranış” olarak lanse edilmesiydi. Toplumun değerlerine uymayan bu tür yaklaşımlar, toplumsal bağları ve dayanışma ruhunu zayıflatmaktadır.

Diziler ve Kültürel Çözülme

Popüler Kültürün Dayatmaları

Televizyon dizileri, bir milletin kültürünü ve ahlaki yapısını en derinden etkileyen unsurlardan biridir. Ne yazık ki, son yıllarda üretilen dizilerde aile değerleri, toplumsal dayanışma, sevgi, saygı ve merhamet gibi kavramların yerine, hırs, entrika, ahlaksızlık ve bencillik işlenmektedir. Örneğin, popüler bir dizide sürekli olarak aile bireyleri arasında çıkar çatışmalarının gösterilmesi, sadakatsizliğin dramatize edilerek normalleştirilmesi ve kötü davranışların ödüllendirildiği senaryolar, bu eleştiriyi destekleyen örneklerdendir. Bu tür temalar, toplumun ahlaki yapısını olumsuz yönde etkileyen mesajlar içermektedir. Bu, toplumda yozlaşmanın ve bireysel tatmin arayışlarının artmasına yol açmıştır.

Bağımlılık Etkisi ve Toplumda Yarattığı Sorunlar

Diziler aynı zamanda bireyleri bağımlı hale getirmekte ve toplumsal gerçeklikten koparmaktadır. Her gün belirli saatlerde izlenmesi alışkanlık haline gelen bu içerikler, bireylerin zaman yönetimi üzerinde olumsuz bir etki yaratırken, toplumsal ilişkilerden kopuşu da tetiklemektedir. Bu tür içeriklerin aile içinde bile iletişim kopukluğuna neden olduğu gözlemlenmektedir.

Geleneksel Değerlerin Önemi ve Erozyonu

Geleneksel Aile Yapısı

Bir toplumun temel yapı taşı ailedir. Türkiye gibi kültürel zenginliği olan bir ülkede, aile bağlarının güçlenmesi, toplumsal refahın anahtarıdır. Ancak, gündüz kuşağı programları ve diziler gibi içerikler, bu bağların zayıflamasına neden olmaktadır. Aile içinde sevgi, saygı, dayanışma, merhamet gibi değerler yerine, bireysellik ve maddi başarı öne çıkarılmaktadır.

Doğayla Uyum ve Maneviyat

Toplumun doğayla olan ilişkisinin ve manevi değerlerin güçlendirilmesi, toplumsal huzurun anahtarlarından biridir. Örneğin, geleneksel imece usulü gibi dayanışmayı teşvik eden faaliyetlerin günümüz şartlarına uygun projelerle yeniden canlandırılması bu bağlamda değerlendirilebilir. Ayrıca, şehirlerde doğayla bütünleşik yaşam alanları oluşturmak, perma kültür bahçeleri ve sürdürülebilir tarım projelerine destek vermek, insanların hem doğayla hem de toplumsal değerlerle bağlarını güçlendirebilir. Bu tür unsurların medya içeriklerinde yeterince yer almaması, insanlarda manevi eksikliğe ve çevre bilincinin azalmasına yol açmaktadır.

Neden ve Nasıl Değişim?

Eğitim ve Medya Okuryazarlığı

Toplumun ahlaki değerlerini koruyabilmesi için eğitim sisteminde medyanın etkilerinin doğru bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Medya okuryazarlığı dersleri, bireylerin izledikleri içeriklerin etkilerini anlamalarını ve eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme yapmalarını sağlayabilir. Örneğin, bu derslerde "reklam analiz teknikleri", "medyanın gündem oluşturma gücü", "haberlerin doğruluğunu sorgulama yöntemleri" ve "sosyal medyada bilgi doğrulama" gibi konular ele alınabilir. Ayrıca, popüler kültürün etkileri, sahte haberlerin nasıl tespit edileceği ve etik medya kullanımı gibi temalar da ders içeriklerine dâhil edilerek öğrencilerin medyaya dair bilinç düzeyi artırılabilir.

Değer Odaklı Medya İçerikleri

Medyanın sunduğu içeriklerin toplumsal değerlere uyumlu olması için politika yapıcıların bu alanda daha fazla sorumluluk alması gerekmektedir. Yerel ve milli değerleri öne çıkaran programların ve dizilerin desteklenmesi, bu konuda önemli bir adım olacaktır.

Gelecek Kuşaklara Değerlerin Aktarılması

Aile ve Eğitim Kurumlarının Rolü

Toplumun geleneksel değerlerini gelecek nesillere aktarabilmesi için aile ve eğitim kurumlarının iş birliği içinde olması gerekmektedir. Aile içinde sevgi, saygı, paylaşım gibi değerlerin öğretilmesi, bu sürecin temelini oluşturur. Okullarda bu tür değerlerin işlenmesi, çocukların bu değerlerle büyümesini sağlar.

Toplumsal Dayanışma

Toplum içindeki dayanışma ruhunu canlandırmak için gönüllü kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin daha fazla çalışması gerekmektedir. Bu kuruluşlar, toplumun ihtiyaç duyduğu dayanışma projelerini hayata geçirerek bireyler arasında güven duygusunu artırabilir.

Kültürel Aktarım Araçları

Bir toplumun değerlerini geleceğe taşıyabilmesi için kültürel aktarım araçlarına daha fazla yatırım yapılmalıdır. Sinema, tiyatro, müzik ve diğer sanat dalları, bu aktarımı sağlamanın en güçlü araçlarındandır.

Medyanın toplum üzerindeki etkisi, tartışılması ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Türkiye, zengin tarihî ve kültürel bir mirasa sahip bir ülke olarak, bu değerlerini korumak ve gelecek kuşaklara aktarmakla yükümlüdür. Bu bağlamda, medya içeriklerinin düzenlenmesi, eğitim sisteminde değerler eğitiminin güçlendirilmesi ve aile içi bağların yeniden canlandırılması gerekmektedir. Toplum olarak ahlaki değerlerimizi koruduğumuz sürece, geleceğe umutla bakabiliriz. Bu sürecin etkin şekilde ilerleyebilmesi için, önerilen projelerin pratikte nasıl uygulanabileceği üzerine somut adımlar atılmalıdır. Örneğin, eğitim kurumlarında değerler eğitimi müfredatına medya okuryazarlığı modülleri eklenebilir, toplum dayanışmasını teşvik eden projelere finansal destek sağlanabilir ve yerel yönetimler doğayla uyumlu toplu yaşam alanları oluşturabilir. Ayrıca, medya denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ve etik medya standartlarının teşviki de bu süreci destekleyebilir. Bu adımlar, hem mevcut ahlaki yapımızı muhafaza etmemizi hem de gelecek nesillere güçlü bir miras bırakmamızı sağlayacaktır. Ancak bunun için, bugünden harekete geçilmesi şarttır. Aksi takdirde, çürümenin derinleşmesi kaçınılmaz olacaktır.

Bu çürümeyi durdurabilmek için her alanda köklü ve uygulanabilir projeler yapılmalı ve projelerin sürdürülebilirliği öne çıkarılmalıdır. Yönetim erki bu alanlara yapılacak çalışmaları desteklemeli ve hatta kendisi fonksiyonelliğine bakarak teşvik etmelidir. Bir toplum çürüdükten sonra yapılacak fiziki katkıların hiçbir anlamının olmayacağı bilinmelidir. Ahlaki çözülmedeki bu değişim hızı ivme kazanarak devam ederken bunların cazibesini yok edecek ve insanlarda ihtiyaç olacak düzeyde bilinçli ve insan olmaya dönük çalışmaların albenisi arttırılmalı ve insanların severek ve isteyerek tercih edeceği alanlar haline getirilmelidir. Yoksa toplum olarak bir rüzgarla savrulacak ahlaki uçurumun kenarına konaklamış durumdayız.

Burada en büyük sorumluluk Yönetime düşmektedir. Yönetim her türlü denetleme mekanizmaları olmasına rağmen bunları gerektiği gibi denetlediğine ve bunlara çözüm odaklı yaptırımlar uyguladığına inancımız kalmamıştır. Tüm ayrıntıları burada yazmayacağım ancak bundan sonra ki makalem bu sürecin çeşitli alanlardaki çürümüşlüklerini konular altında anlatarak devam edeceğim...

Erol Kekeç/30.12.2024/Namazgah/İST

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KÜRESEL KÜLTÜR VE” Z” NESLİ

Küresel kültürün, ulusal ve bölgesel kültürleri yuttuğu dönemi yaşamaktayız. Bu gücün etkisini hissettirdiği dönemin bu günler olması, sadece bu dönemle sınırlı bir geçmişinin olduğu anlamına gelmesin…Küresel kültür Modernizmle baskın olmaya başlayan ama dijital çağla zirveye oturmuş bir yapıdır. Küresel kültür, ulusal milli devletler içinde kendisini temsil eden ve kendi genlerini taşıyan yeni kültür biçimleri oluşturmasına rağmen, bu külttürler ne yazık ki, ulusların kendi kültürü gibi sahiplenilmiş ve sindirilmesi de o oranda kolay olmuştur. Dünya son 50 yılda küresel bir köye dönüştü ve bu köyün de eli sopalı bir çobanı ortaya çıktı. Bu çobanın görevi, patronlarının kendisine verdiği görevi en iyi şekilde yerine getirme üzerine kuruludur. Çoban Küresel emperyalizmi temsilen dünyanın her köşesine giderken kendi meşruiyetini kendisi onaylayarak hareket eder. Başkalarının onun oralarda olmasının meşruiyetini sorgulaması hiç de önemli değildir. Yani küresel emperyalizm tam bir kültü...

Tüketiyorum öyleyse varım

Tüketici tutumları üzerinde manipülasyonlar gerçekleştirmenin en önemli aracı da, yeni gösterge sistemleri ve imajlar yaratma işlevini yerine getiren reklamcılık faaliyetleri olmuştur. Reklamcılık etkinlikleri böylece, bir kitle iletişimi biçimi olarak içinde ideoloji barındırır bir hal almıştır. Söz konusu manipülasyonunu gerçekleştirme açısından reklamcılık etkinliklerinin temelinde yatan duygu, kişinin kendini gerçekleştirmesi noktasında tüketimin gerekliliğine dair yarattığı duygudur. Descartes’in ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ önermesinin tüketime çevrimi o lan ‘Tüketiyorum öyleyse varım’ sözü bu anlamda, tüketim etkinliklerinin reklamcılığa bağlı temelini ifade eden bir cümledir. İfade, tüketim toplumunun bir ferdi olan bireyin varoluş kaynağı olarak gördüğü eylemi gösteren bir çıkarsamadır. Nesnelere sahibiyet temeline dayalı bir yaklaşımı ifade eden bu önerme, ‘insanlar tarafından saygı duyulan, kabul edilen bir birey olmak istiyorsan tüket’ der. Tüketici davranışları konusunda ya...

Senin ayağına paspas yaptığını kimse vitrinine örtü yapmaz

  … Ben çocukken mahallemizde bir çocuk vardı. Adı Sinan. Ailesi hiç ilgilenmez, değer vermezdi. Çocuğun doğru düzgün ne saçını kestirirlerdi ne çocuğa banyo yaptırırlardı ne temiz kıyafet giydirirlerdi. Annesi hep rezil ederdi bizim yanımızda. Çocuğa sürekli lakaplar takardı. Sümüklü Sinan, titrek Sinan, uluk Sinan… Sinan’a sinirlenince yanımızda söverdi, çocuğu döverdi. Çok üzülürdüm Sinan’ın bu hâline. Sinan çok haylaz bir çocuktu. Bütün mahalle tanırdı onu. Kime zarar verse annesi veya babası gelir Sinan’a bağırır, çağırırdı. Hatta vurduklarına bile şahit olurdum. Çünkü Sinan’a ailesi bile değer vermiyordu. O yüzden herkes çok acımasız davranabiliyordu. Çünkü Sinan’ın etiketi şuydu: “AİLESİ İÇİN DEĞERSİZ!” Bir de Can vardı. Annesi Can ile ilgili her şeye çok dikkat ederdi. Can her zaman temiz bir çocuktu. Tırnakları hiç uzun ve kirli olmazdı. Kıyafetleri hep temizdi. Annesi hep onu yanımızda “Yakışıklı oğlum, tatlı oğlum.” diye severdi. Can yaramazlık bile yapsa annesi Can’ı ya...